Black Mirror 3. Sezon



BLACK MİRROR 
3. SEZON
6 Bölüm

1 Nosedive

2 Playtest
3 Shut Up And Dance
4 San Junipero

5 Men Against Fire
6 Hated in The Nation




Black Mirror Genel değerlendirme
2016


6 Bölümle Dünyanın gidişatını net bir şekilde eleştirmişler.
Sosyal medya müptelalarına, oyun manyaklarına, çocuk pornocularına, ölümsüz olmak isteyenlere, çoluk çocuk kadın demeden ötekileştirerek insan katleden her türlü din millet çatısı altında ötekileştirme yapan militarist kafaya ve sosyal linç yapanlara atarlanmışlar - ayar vermişler - çok güzel giydirmişler.





Yeni Nesil Alacakaranlık Kuşağı

* Black Mirror serisi benim çocukluğumun Alacakaranlık serisi tadında... Tabi teknolojinin gelişmesi ile kat be kat ötesine geçebilmiş. Ses getirmiş (Matrix - Gattaca - Zombi Filmleri - Testere ve benzerleri...) bilimkurgular - gizem temalı filmlerden fazlası ile beslense de çok modern söylevlere sahip.
 * Alacakaranlık kuşağı bugünkü bir çok sağlam yapıma filme diziye ilham kaynağı olmuştur:
Alacakaranlık Konseptine Sahip Filmler

Çok sevdiğim bir televizyon kuşağıydı. Bir çok bölümü o kadar çok sağda solda anlattım ki, ezbere anlatabilirim. Sosyal mesaj derdi olmaksızın Punch Line vurucu sonlarla bitirir ve hepimizi hayrete düşürürdü. Black Mirror hem şaşırtıcı finallere sahip - tiksindiriyor - korkutuyor - dehşete düşürüyor - karnınızın ortasına koca bir yumruk vuruyor hem de sağlam göndermeler, ciddi eleştiriler yapmayı başarabiliyor.

* Televizyon gibi boktan bir hengamenin içinde anlamlı şeyler yapan birilerinin olduğunu görmek şaşırtmıştır.

* Vizyonunuzu ikiye katlıyor ve resmen KAFA AÇIYOR!

* İngilizlerin bilim kurgusu olması çok avantaj. Hollywood bunu gereksiz aksiyonlaştırır ve verilmesi gereken mesajı hap yapıp sunardı. Zaten Hollywood sinemasının iyi ürünleri İngilizlerin - Fransız sinemasının Avrupa sinemasından etkilendiklerini süsleyip sunmaları değil mi?

* Kalıbı mutlu bir başlangıçla yapan dizi. Her şey güllük gülistanlık başlıyor her birinde de. Sonra işler sarpa sarıyor. Bu kalıba rağmen çok başarılı bir seri çıkarmışlar.

* Batı ile aramızdaki fark böyle de şişiyor ve büyüyor. Adamların dünyayı ağır eleştirdikleri dizilerine karşı ülkemiz daha Güney Amerika dizi kuşağından yeni yeni sıyırabildi kendini. Onda da hamaset diz boyu.

* Eksi'de sezon hakkında çok güzel bir şey paylaşılmış:

"3 sezon boyunca her biri farklı distopya evrelerini anlatmıştır, hangisine "olmaz" diyebiliyoruz? son sezonun ilk bölümü "nosedive" ile bu defa fazla yakından geçti.

Swarm'larda Foursquare'lerde mekan oylarken sıranın insanlara gelmeyeceğini mi sanıyorduk? Hayır zaten twitter'da kendine fenomen(!)ler aleni olarak başlamıştı buna, "beş on takipçisi var buna cevap mı verilir" diye. bu anlatılan da takipçi sayısı ile adam muamelesi görmekten farklı değil, daha adil lan hatta. ettiğine göre ederini bulabiliyorsun öyle bir ihtimal var yani. şu anda bazı sektörlerde işe alınırken facebook - instagram - twittergeçmişinizin değerlendirmeye alınmadığını mı sanıyorsunuz? ''ne yapalım?'' diyorsanız cevabım şu, izleyin-izlettirin şu bölümü insanlara. yemin ederim üzerinde düşünme imkanım, zamanım yeterli olsun diye sezonun yeni çıkan diğer bölümlerini izlemedim. tüketim toplumu olarak geri kalmama, güncel kalma ve hatta öncü olma -piyasaya çıkan telefonu ilk alan olma gibi- adına neleri ıskalıyoruz farkında mısınız? doctor who'da reptilian ablanın söylediği gibi, insanoğlunun en eski problemine dönüp duruyoruz; ''kabul edilme''. bu birinci evresi idi.

ikinci evresi ''tek tipleştirme'', yani teoride politika ve siyasette mangalda kül bırakmayacak insan gelip ya iphone (ios) fanboyu ya samsung (android) partizanı oluyor. zıplamayın hemen mesele bu değil, misal sadece. dediğim şu; eskiden ne markalar, ne modeller ne cihaz tasarımları ne telefon yazılımları varken geldiğimiz nokta adeta boks finali gibi. doğa biz fark etsek de etmesek de içimizde. meşhur deyiş gibi ''maymunu ormandan çıkarabilirsin ama ormanı maymundan çıkaramazsın''. yani biz doğal seleksiyon'dan kendimizi muaf tutmak için yeni bir düzen kurduk ama bu derme çatma bir doğa taklidi ve başarısız olacağı hepimizin bildiği bir şey. işte bu imitasyon seleksiyonda doğa ananın ''adil rekabet'' maddesini ekleyemedik biz. canlılar arasında misal veriyorum ceylanı yakalayan aslan tutup bir diğer ceylanı da yarın yerim diye avlamadığı için bu düzen ayakta kaldı. oysa biz ''aç kalma korkusu'' ile yarını, öbür günü, yıllar sonrayı garantiye alacak kadar yağmaladık. zaten bu yüzden o düzenden çıkıp adına medeniyet dedik. tıpkı demokratik kongo cumhuriyeti gibi. yapılanı kendi ile alakası olmayan hatta zıttı şeylerle adlandırmak bir savunma mekanizmasıdır. medeniyet... peh.

konuya dönelim tek tipleştirme diyorduk, işte bu adil olmayan rekabet düzeni aracılığıyla güç gücü ''para parayı çeker'', hatırlarsın bu sözü. o nedenle eninde sonunda ayakta kalacak tek aday olur, tek tür olur, tek marka olur. gidişat bu, kehanet değil yani. ha tekrar edelim ''şimdi ben kapatsam sosyal mecraları?'' demek yeter mi? tek başına yetmez çünkü sistem umarsız bireylerin adedine göre hareket eder. hatta ''black mirror hayranları'' diye instagram - facebook- twitter fan sayfaları açar bir de oradan güderler şaşakalırsınız. sen tek kişi sosyal medya diyetine girmişsin hiç önemli değil. ''topluma ait olma'' duygusu ile; parlatılmış cilalanarak yaratılmış yeni ürünlere koşuşturacak umarsız halk hala çoğunlukta ise kârına bakar ve düzen ayniyle devam eder. yani olabildiğince çok kişinin olduğunuz noktaya toplanması gerekir. ha, bu sorunu ortadan kaldırmaz. sadece sonucu erteler. o da bir insan hayatı için değerlidir.bunu nasıl yaparsınız? önce ''sebebi ne olursa olsun'' kullanmamak - kullanmayan çevre edinmek hatta yaratmak. ben bu halkanın dışında mıyım? değilim burada olduğuma göre, sadece diyetimi koruyorum belli ki artırmak gerekiyor, bu aynı zamanda kendime de yazılmış bir yazıdır o nedenle.

masum sebeplerle kullanılagelen tüm bu ürünler giderek bahsedilen yerlere gelmeye başladı. diyelim bir kredi kuruluşu, bir banka, bir hükümet bir uygulama ile anlaşmaya gitti ve aynı şeyin bir ilkel modelini uygulamaya başladı. e başladık işte? bu yani. o kadar. ''e ya kullanmayanlar, onlar ne olacak?'' diyorsun. işte sen-ben-o bu tip şeyleri kullanmayanlar olarak çoğalmayıp azaldıkça öyle bir gerekçe de ortada olmayacak. hatta sistem bizi içeride tutmak adına dürtüyor bile. bak mesela benim telefonuma sürekli mesaj geliyor, ''whatsapp yılsonu itibarı ile telefonunuzda kullanılamayacaktır lütfen desteklenen bir cihaza geçiniz.'' illa içeride kal diyor yani. yok, geçmeyeceğim. uygulama için değişmek kimin sahip kimin sahip olunan kavramını tersyüz ediyor ve buna karşıyım.

üçüncü evre; bak, şöyle bir bak etrafına nostaljinin pik yaptığı, efsane nesil adıyla sürekli yad edilen bir geçmiş popülerliği var. south park'ta bu konu rememberriesdenen üzümler şeklinde işlenmiştir ve çok güzel bir tespiti var. ''`günümüz hakkında düşünmek istemeyenler geçmişi över`''. bunu al osmanlıcı-sovyetçi-ne bileyim punkçılardan tut kendine kadar çekebilirsin. hepsine uyar. ha, gelelim ekşi sözlük'e. burada da karma denen şey tamı tamına yukarıda bahsettiğim şeylere hizmet eden bir olay değil de nedir? tek tipleştirme dediğimiz şey günümüzde beğenilmek adı altında kabul edilmek ise hala o debe dediğimiz şey nedir?

dördüncü ve son evre: tüm bunları 00.00'da yazma nedenim sadece daha çok okunup daha çok sosyal medya bağımlısının perhize başlayabilmesi adına bir duyuru olmasındandır. lütfen oylamayınız, arada tekrar okumak istiyorsanız favori listenize alabilirsiniz. tekrar ediyorum lütfen oylamayın, sonra black mirror'un fifteen million meritsbölümündeki siyahi gibi, gerçekleri de sırf bu düzende kabul edilmek adına söyleyen biri olmayayım. aklı olan elveda der. "




NOSEDRiVE
Episode 1
-  10 -

* Birisi de ülkemizde "mşglsn snrm bn ytyrm ii gclr" bölümünü çekse ya bu bölümün...

* İnsanların sırf beğenilmek için girdikleri saçma sapan hallerin hicvi.

* Aslıcığım - Kübracığım - Burcucuğum çok güzel çıkmışsın ti'si
"Senin gözlerin güzel bakıyor canım"
"Kızlar bu ne güzellik"
"Her saç rengi yakışır mı insan"
"Aburcuburcu"

* İnternet samiyetsizliği giydirmişler.

* Teknoloji ile gelen "beğeni arsızlığı" "beğeni takıntısı"

* Statü belirtisi olarak kişisel internet raitingi teması işlenmiş.

* Teknolojik ikiyüzlülük.
"Sevin beni ne olur. Bakın yeni fotoğraf makinesi aldım. Sevin beni. Güneş doğuyor ordayım. Güneş batıyor ordayım. Sevin beni ne olur. En iyi yerlerden giyiniyorum. En güzel yemek yapan yerlerde yiyorum. Sevin beni ne olur.

* Bana da "Facebook" paylaşımlarında "gittiğin yol yol değildir" dedirtmiştir.
Sonra icat edilen her şeyi bırakıp mağaraya mı yerleşelim oolm! dedim...
Yalnız! Çok kişiye instegram kapattırmıştır... Net ...

* En küçük mimiğin bile başkalarını tatmin etmek üzerile kurulu bir düzende seni sevmemeleri halinde hemen bir kaç saat içinde seni silip atmaları gibi bir güvensiz ortamda yaşamak kim ister.
Para - Mal Mülk eyvallah fakat bir birey için en önemli şey güven duygusu.
Hayatını başkalarının talepleri doğrultusunda yaşarsan belki çok geniş imkanlara sahip olabilirsin, ama bu imkanları bu şartlar altında kim ne yapsın?

* Onun çıkışını sağlayan #heaven dediği tatlıyı yememesi - kahveyi içerken de midesinin bulanması çok acayip... Aileni, işini ve yaşayacağın yeri seçemiyorsun belki ama sırf toplum baskısından bir kitabı okumak - bir diziyi izlemek sevmemene rağmen bunu yapmak nasıl bir zulümdür.

Black Mirror'un distopik gelecek tasarımları arasında en makul ve bize en yakın olan bölüm buydu. Bugün oteller - mekanlar

İnsanların ellerinde kimlikleri yerine de geçen bir telefon ile uzaktan yaşadıklarını fotoğrafları ve yazdıklarını değerlendirerek, eğer yakın temas içinde yaşadıkları bir şey varsa bir iletişim varsa anında 5 üzerinden puan verdikleri bir distopik gelecek tasarımı kurgulanmış bu bölümde.

Gelecekte arabalar tamamen elektirikle çalışıyor. Ama şarj kablosu sorunu bu sefer arabalar seviyesine kadar yükselmiş.

Bunu da sınıf atlamak isteyen kardeşi ile birlikte kalan tatlı hafif kilolu bir kız üzerinden anlatmışlar. Özentiliği ve başkalarının hayatını takip etmenin bağımlılığı o kadar iyi vurgulanmış ki bölümde ağzımız açık kalıyor... Düşük puanlılar ile kurulan diyaloglarda farkına varıyoruz ki cep telefonları içinde hapsolmuş insanların sahte gülücükleri işkenceden başak bir şey değilmiş...

Sosyal yaşanan her olumsuzluğun cezasının hem toplum hem de polis puan kırarak ve düşük puan vererek vermesi belki toplumda bir disiplin oluşturması açısından iyi
(Başta çok iyi sistem diyorsun: Kimsenin sinirlenmeye arıza çıkarmaya cesaret edemiyor.)
(Sosyal ve ekonomik olarak zayıf biri de sadece iyi olarak toplumda statü elde edebilmesi de insanın hoşuna gidiyor.)
peki puanlar konusunda duyarsızlaşmışlar ne olacak... Sıfırlandığında f tipi ceza evine atmak çözüm mü?... Ben kendi distopik gelecek tasarımım da bunlara farklı bir çözüm bulmuştum.



********************************************************************************



Episode 2
- 9 - 
PLAYTEST
Şiddetlendirilmiş rüya deneyimi

* Cooper'ın çocuklukta onu tartaklayan çocuğun omzunda açtığı yara ile bıçağı yediği yer aynı.
* Anneni ara mesajının verildiği bölüm.

* Klostrofobik ev çok güzel tasarlanmış.

* Ağır spoiler: Sonuna doğru git gide artan inceptionların sonuncusu kendini ölümünü görmek de olabilir. Ucu açık bitmiş bir bölümdür.

* Bu bölümde hastalık olarak Alzheimer hastalığının seçilmesi bir tesadüf değil. Çocuğun yaşadıkları bir Alzheimer hastasının yaşadıkları ile de örtüşüyor:
Hastalık ilelediğinde yaşanan o kafa karışıklığı
Beynin sana oynadığı oyunları fark ettiğin de kontrolü git gide kaybetmen,
Bu hastalık insanda sürekli olduğu yerden gitme isteği uyandırması,
Yabancı yerlerde hep kapana kısılmış gibi hissetmeleri... Turist kelimesi belki de bu bağlamda semboldü... Bu bir hastalığın serüvenini ve ölümle sonlanmasını anlatıyor da olabilir.

Eksi çok güzel yazmış.

"gelişimin eski zamanına ait evreler daima yeniden-yapılanabilir niteliktedir: birincil zihin yapısı, kelimenin tam anlamıyla, yok edilemezdir." (freud)

imgelerle rüya görürüz. gündelik yaşamın sözel ifadelerinin yerini imgeler alır rüyalarda. yani rüya görmek, gerileme deneyimidir. uyanıklık halinde sözelliğe doğru işlemlenen uyaranlar rüya görürken psişik aygıtın öteki ucundaki algılara doğru ters bir yol izlerler çünkü işlemlemeyi sağlayan bilinç mekanizması bir süreliğine devre dışı kalmıştır.



dizide adamın yaşadığı deneyimin uzunluğuyla, deneyimin yaşandığı kronolojik zamanın kısalığı
çarpıcı bir tezatlık içerir. kırk dakikaya karşı dört saniye. denek "öteki sahne"nin içindedir. adamın orada yaşadıklarına geçmeden önce evin iki katlı oluşuna, odaları dolduran antika eşyaların bolluğuna, şömineye, duvardaki tablolara..dikkat çekmek istiyorum: eski nesnelerin bu yoğunluğu rüya sembolizmine yakındır. peki neler olur düşsel mekanın içinde?




küçük bir örümcek görür adam. sonrasında lise zamanlarında kendisini yaralayan arkadaşını görür.
örümcek korkutamayacak kadar küçüktür ve lise arkadaşının imgesiyse hareketsizdir. sonrasında tam da rüyalara yakışır şekilde örümcek devasa bir boyuta ulaşır, içine adamın kafasını da alır ve harekete geçer. ilk iki imge adamımızı güldürmüşken üçüncüsü..eh, biraz korkutur.

imgelerin şiddeti artar: tek gecelik ilişki yaşadığı kız son derece tehditkar bir yabancı olarak adamın karşısına çıkar ve bir yandan ona bıçakla yaklaşırken diğer yandan annesini aramayıp da bir yabancının önerisini kabul ettiği için ölümü hakettine benzer şeyler söyler(ki oyun evine girmeden önce kızın evindelerken annesi aramıştı adamı ve onun telefonu açmayışı karşısında sevecenlikle sitem etmişti kız. her şey tersine dönüyor evin içinde; sevecenliği de barındıran sitemin yerini üstbenin zalimliği alıyor) . anlaşılan o ki adamın kafasında kızın yabancılığı bir anlığına da olsa yer etmiş, onun evinde kalırken "acaba!" şüpheleri uyanmış ve şimdi "öteki sahne" nin büyüteci altında şüpheleri varlığına yönelik tehdide dönüşüyor.

"zamansal açıdan gerileme, öznenin gelişimindeki daha önceki fazlara (nesne ilişkileri,
özdeşleşmeler) geri dönüştür." (laplanche-pontalis)



kızın tehdit edici imgesinin hemen ardındaki korkutucu imgeyse ayna karşısında kendi kimliğini yitirişidir adamın. babasıyla ilişkisini kıza anlatmıştı ve şimdi, "öteki sahne"de o ilişki kendi kimliğinin babasınınki gibi dağılışıyla yineleniyor. her şey bilinçdışının yapısıyla eşgüdümlü işliyor. (sahnenin yatakodası benzeri bir yerde gerçekleşmesi önemsiz değil)


en vurucu olanıysa dizinin başında kaçmaya çalıştığı annesine sonlara yakın geri döndüğünde, yatakodasındaki yatağın ucuna oturmuş kadının onu tanımayışı. babası gibi hafıza yitimi yaşıyor annesi de. adamın en derininde yatan, en korkutucu ilişki kendini en sonda açığa vuruyor. adamı öldürecek kadar güçlü bir uyarıcı bu."



dizideki nöronal tetikleyicinin adam üzerindeki etkilerin bir benzerini güçlü uyuşturucuları
kullanarak deneyimleyen insanları düşündüm. rüya gördüğümüzde hala doğal bir mekanizmanın içerisindeyiz: şiddet gücü yıkıcı boyuta varan bir imge karşısında ego devreye girip rüyayı sonlandırıyor. dizide izlediğimiz gibi bir süreçteyse egonun savunma mekanizmaları toptan yıkıma uğradığı için öldürücü bir kabusa dönüşme riski çıkıyor ortaya. bence uyuşturucuları tehlikeli kılan şey bu: durdurucu işlevin devre dışı bırakılması.

oyun şirketinin kurucusu olan adam "korkuları serbest bırakarak özgürleşmek"ten söz ediyordu deneğe. oysa korkularımız dağılmaya karşı benliğimizin savunma işlevidir, koruyucudur. korkunun bir anlamı vardır ve o anlamın üstesinden gelmeden korkuyu serbest bırakmak dizide adamın yaşadıklarına yol açabilir. korkularımızın yapısı yüzde doksan dokuz oranında saçmalıklara dayansa da, yine de kolayca vazgeçilemeyecek denli manidardır. yani korkuyorsak vardır bir nedeni ve ruhumuzun işleyişindeki nedensellik ontolojiktir. onu dikkatsizce yerinden oynatmak varlıksızlaştırabilir.




********************************************************************************





Episode 3
- 9 -
SHUT UP AND DANCE


* Bölüme dair keşke herkes aynı suçtan muzdarip olsalardı.

* Bölümde gayet epik bir uyarı var. Ne idüğü belirsiz sitelerden film izlemeyin. Böyle kıçınıza girer diye göz dağı vermiş bölüm.

* Bir de çocuğun neye bakarak mastırbasyon çektiğini nasıl anlatıyorlar. İkinci bir kamera olması gerekmiyor mu? Sorusunu akla getirmiştir.
* Bu sezonun tek mutlu sonla biten bölümü deniyor. Bir ekşi yazısında ise tam tersini yazmış suser:
Ağır Spoiler

* "Testere" konseptini "Pedofili" teması ile şekillendirmişler. Gayet başarılı olmuş. * Bence tüm bölümde herkes bu suçtan yargılanmış olsa çok daha iyi olurdu. "Pedofili"
- Bir yorumda küçük günah işleyenlerin hepsi evine dönebiliyor bölümde. Zenci eşcinsel - Kadın ırkçı - adam eşini aldatıyor... Ama iki pedofilciyi birbirine kırdırıyor troll... Ölümüne dövüşeceksiniz diyor.

Sadece kadın CİO - ırkçılıktan darbe yiyor.
* İnternet jargonunda kullanılan troll'lendin de TrollFace kullanılmış.







* Karakterin silikliği, ezikliği, asosyalliği ve masum duruşu çok iyi çıkarılmış. Bu yüzden pedofili dendiği an bile kabul etmiyorsun... Masum diyorsun...  Final onun bu oyunculuğu sayesinde şekilleniyor.
Çocuğa o kadar güveniyorsun ki, Yanındaki yetişkin,
"Ne var lan ekrana bakıp otuz bir çekmişsin - Papa bile yapıyordur"
Aslında burada bile bir pedofili göndermesi yapıldığını sonradan anlıyorsun.
Aslında karakterleri öyle güzel işliyorlar ki, Geçmişe doğru makaralar sarıldığında, bölümün başında çocuğa oyuncağını unuttun demesinin sebebi iyi olmasından değil, Onu öyle sapıkça takip etmiş ki çocuğun orada oyuncağı unuttuğunu bir o görüyor.  Çocukla gayet sevecen konuşan bu ergen annesi kardeşi ve herkesle gayet gergin konuşuyor.





*********************************************************************************






Episode 4
- 9 -
SAN JUNİPERO




* Matrix göndermesi yaşatan bölüm. Platon'un idealar mağarası bizim için ölümden sonra sonsuz bir hayat yaşamamızı sağlar mı?

* 70'ler 80'ler 90'lar atari oyunları ile müzikleri ile bize hatırlattırdıkları... Çok renkli bir bölüm olmuş. Hele bu yıllarda genç olanlara nostalji rüzgarları estiriyor.
Ama inceden inceye ağır bir psikolojik travmanın esintisine maruz kalıyoruz. İki renkli ve mutlu lezbiyen çiftimizin asıl yaşantıları gayet trajik... Peki bu distopik bölümün bize verdiği en acı yansıma ne olabilir. Cehennem'in en iyi tasviri şu ekşi yazısında çok güzel anlatılmış:

"Bildiğin en iç karartıcı, en acıklı şey ne?

Düşünmek için duraksadıysan muhtemelen doğru cevabı bilmiyorsun; "varoluşuna kendin karar vermemiş olman ve yok oluşunun -muhtemelen- senin elinde olmaması."
Ölüm yokoluş mudur, Nihai son mudur bilemiyoruz. Bence ulaşabileceğimiz nihai bir hiçlik hali maalesef yok,

Hep derim, "hayat bir maruz kalıştır diye". sen bir şeylere maruz kalırsın.
Bölüm SAN JUNİPERO adlı sanal bölgeyi anlatıyor. adı önemli değil. içindeki diskoların nasıl olduğu önemli değil. içindeki insanların kim olduğu önemli değil. teori önemli! o yüzden bu bölüm çok genel geçer ve çok önemli bir bölüm.

san junipero denen süslemeleri attığımızda, eti kemikten sıyırdığımızda karşılaştığımız durum şu; biz bir sistemin parçasıyız! başrol kahramanlarımız olan kelly ve yorkie rızalarının dışında da sokulamaz mıydı san junipero'ya? ve yorkie diyor ya istediğinde çıkarsın diye, ya çıkma talebi reddedilirse? efendi kim? tckr diye bir sistem mi? o sistemin yazılımcıları mı? peki onların efendisi kim? en dış kabuktaki efendi kim?

çizmek istediğim çerçeveyi anladın sanıyorum. sen sistemin, ki bu tckr olur, bizim evren olur, xyz evreni olur, her neyse ne.. bir parçasısın! isyan edemez bir parçası, sistemin dışına kaçamaz bir parçası!

san junipero'yu kötü niyetli insanların kodladığını düşün? veya bir hacker'ın kontrolü ele aldığını? veya sistemde bir bug ortaya çıktığını? eğer senin bilincin kopyalanabilir bir şeyse (ki bence kesinlikle öyle) seni her isteyen kendi sisteminin parçası! köpeği! yapabilir. özetleyen bir tabirle; sen kendi lisans haklarına sahip değilsin! aynen şu anda olmadığın gibi.. kendi isteğinle mi doğdun? hayır. öldükten sonra san junipero'da uyanmayacağının garantisi var mı? veya orada sonsuza kadar işkence görmeyeceğinin bir garantisi var mı? müşteri hizmetlerine mi şikayet edersin öyle bir durumda?

Seni bir arabanın bagajına kapatsam ve arabayı da gizli bir mağaraya bıraksam, kurtuluşun nedir? boğularak veya susuzluktan, açlıktan ölmek. peki ya ölümsüz olacağın bir evrende/sistemde? aklına gelen bir kurtuluş yok sanıyorum, çünkü yok. hani 3.sezon 6. bölümde ne olmuştu? (şimdi o bölümle ilgili bir spoiler geliyor, dikkat.........) robot arı kadının beynine girdiğinde, kadın acıdan kurtulmak için kendi boğazını kesmişti, hatırlarsın. peki ya kendi boğazını kesmenin bir şeyi değiştirmediği bir evrende/sistemde ne yapacaksın?

bölümün en hoş sahnesi, bir kahramanlarımızı bir de bilgisayarlar ve teçhizatları sırayla gösterdikleri sahneydi. san junipero'da olan her şey, o server odasındaki yanıp sönen ışıklardan ibaretti. peki dostum, sen şimdi bu satırları okuyorsun ya, aklından bazı şeyler geçiyor ya tam da bu anlarda, kim bilir nerede sana tekabül eden bir ışık yanıp sönüyor?"


*********************************************************************************






Episode 5
Men Agaist Fire
- 10 - 


Kimsenin bu bölüm hakkında yorum yapmaya g.tü yemez. İspanyolların katalanlara, İngilizlerin irlandalılara dünyanın yer yerinde egemen ve elinde silahı olan gücün isyan edenlere yaptığı şeyi çok ağır eleştirdiğinden olmasın bu.

Ötekileştirilen halk ise "GATTACA" filminde işlenen DNS soyal ve biyolojik hastalık aktaran insanlar. Ama zombi değiller ... Böcek değiller ...

"Canavarlara nişan alırken tetiği çekmek daha kolay"



Bölümde Doktorun Tiradı

Okulda ne kadar tarih okudun bilmiyorum. Yıllarca önce, 20. yüzyılın başlarından bahsediyorum çoğu asker silahını ateşlemezdi bile. Veya ateşleseler bile, düşmanların sadece kafalarının üstüne nişan alırlardı. Bunu bilerek yaparlardı. Birinci Dünya Savaşı. Tugay komutanı elinde bir sopayla gezer ve ateş etmeleri için askerlerine vururdu. Hatta İkinci Dünya Savaşı'nda, çatışma sırasında askerlerin sadece yüzde 15'i, 20'si tetiği çekmişti. Dünyanın kaderi mevzu bahis ve sadece yüzde 15'i ateş etti. Şimdi, bu sana ne anlatıyor? Bana göre, eğer ordu kendini toparlasaydı o savaş çok daha erken bitebilirdi diyor. Bu yüzden adapte olduk. Daha iyi eğitimler. Daha iyi şartlanma. Sonra da Vietnam Savaşı geldi ve ateş etme yüzdesi 85'e çıktı. Uçuşan bir sürü kurşun. Ama öldürme oranı hâlâ düşüktü. Ayrıca öldürmeyi başaran adamlardan birçoğu kafayı kırmış olarak geri döndü.
Mass gelene kadar da her şey hemen hemen bu şekilde devam etti. Gördüğün gibi Mass Üst düzey askeri silah işte. İstihbaratta sana yardım ediyor. Nişan almanda. İletişiminde. Şartlanmanda. Yaratıklara nişan aldığında tetiği çekmek çok daha kolay. Sadece gözlerinle alakalı değil ama. Diğer duyularınla da ilgileniyor. Feryatları duymuyorsun. Kan ve bok kokusu almıyorsun. Onlar insan.
- Burası işte GATTACA ile alakalı -

DNA'larındaki bokun miktarının ne kadar olduğuna dair bir fikrin var mı? Yüksek oranlı kanser. Kas distrofisi. MS. SLS. Normalin altında zekâ düzeyi. Suç eğilimi. Cinsel sapkınlık.


Askere "o kelimeyi söyleyip konforuna tekrar dönebilirsin" dediğinde omzuna koyduğu şey neydi,



* Zombi filmlerinin bizde oluşturduğu tüm klişeleri hissettirip öyle devam ettireceği izlenimi ile çok sağlam bir antimilitarist mesaj veren bölümdür. Ben en çok bu bölümü beğendim.



Askere "o kelimeyi söyleyip konforuna tekrar dönebilirsin" dediğinde omzuna koyduğu şey neydi,


Evlilik yüzüğü!



*********************************************************************************






Episode 6
Hated In The Nation
- 9 - 


* Yahu bir arı saldırısına uğrayacak birini dağ evine mi götürürsün arı kıyafeti mi giydirirsin... Hatta giydir astronot kıyafeti olsun bitsin...

Eksi'de bununla ilgili farklı bir yorum var:

"Bu bölümde İngiltere'yi dolduran artificial arıların hacklenmesini ve sosyal medya linçlerine göre her gün bir kişiyi öldürmesini izledik. Ama bu bölümde asıl eleştirilen etki çapı çok da fifi olan, belkide kimsenin sallamadığı kıçı kırık sosyal medya mesajlarınızın acımasızlığı değil tabi ki. Sırf bunu eleştirmek için 1 buçuk saat bölüm çekecek yapımcı, Senarist de çok akıllı değildir zaten. bazı arkadaşlar güzel bir bölüm olmasına rağmen bu mesaj zayıflığından ötürü diziyi eleştirmiş mesela. Fanboyluk yapmayanlar dikkate almıştır o eleştirileri. ama yine de eleştiriler haksız diyebiliriz çünkü 3x6'daki asıl distopya sosya medya linçleri hakkında değildi.

Filmin en önemli kısmı: hatırlarsanız 3. gün en çok ölüm twiti alan kişi bir savaş anıtına işeme fotosu atan bayan ablaydı ve kurtarılmak için şehir dışında izbe bir eve kaçırılmıştı. yine de arının biri havalandırmadan girip 3 kişi içinden doğru bayanı bulup öldürmüştü. işte can alıcı kısım. sonraki sahnede çekik gözlü ajan abiden arıların "yüz tanıma" sistemine sahip olduklarını öğrendik. neymiş bu sayede bir sürü terör saldırısını falan önlemişler. ama yine aynı sistem 180 bin vatandaşın ölümüne sebep oldu.

yani demem o ki, 3x6 bölümünün asıl eleştirisi devletlerin insanları en özellerine kadar takip etme paranoyaklığı ve teknolojinin yardımıyla bizi bekleyen distopya. wikileaks ile de gördüğümüz gibi bu sırlar, bilgiler sadece devlette kalmıyor ve hackerlerın etiği olmak zorunda değil. devletin çaldığı özel bilgilerimizi, devletten çalan hırsız ya da katillerin insafına bırakmak ister misiniz?"





- 3. Sezonun Sonu - 

Hiç yorum yok: