Sendromsuz Pazartesiler

Los Lunes Al Sol
2002
Güneşli Pazartesiler
imdb:77 (1000 1000 1500)
z901075015
38 ödül 18 aday
İspanyol sinema yazarları ödüllerin silip süpürmüş

ekşiden filme dair süper bi kelam:
bu filmde; patlayan otomobiller, son ana kadar kime vereceği belli olmayan holivut güzelleri, kör göze parmak mesaj, güldürürken düşündürmek, abartı kamera hareketleri, nuri bilge ceylan kareleri (durağanlığı), inarritu gibi sonda hikayelerin birleştiği sarmal kurgu, saatlerce süren kovalamaca sahneleri, insanı planjorle ters köşeye yatıran capraz kurgu, gerçeküstücü metaforlar, italyan yeni gerçekçiliği, fransız yeni dalgası, japon estetiği, kore sapıklığı, dolgu müzikleri, stara özel aydınlatma ...yok... sadece gerçek var...

Filmin afiş sloganı da çok iimiş:
Gerçek bir hikayeden alınmamıştır... Binlerce gerçek hikayeden alınmıştır...

Öteki ispanyanın masalı
Senaryo oldukca vurucu
Akdeniz insanının rahat karakteriyle, işsizlik sorununu çok başarılı bir şekilde yoğurmuş
üsküdar beşiktaş takalarına binesi geliyor insanın

Birinci Kurgu: Deniz Kızı
* Kadın Fabrikada sürekli balık temizlediği için kötü koktuğunu düşünüyor ve her akşam parfümü üzerine boca ediyor,
- Yeter hayatım bu kadar parfüm yeter...
- Balık kokuyorum..
- Hayır sen güzel kokuyorsun..Tıpkı bir denizkızı gibi...
(adam'ın karısının onu terk etmesi intihar etmesi diğerinin işine yarıyor)
- ayakların nasıl?
-Onları hissetmiyorum!
- Denizkızların ayakları olmaz da ondan...
(bunun üzerine kadın kalır)

İkinci Kurgu
Işığı kapatır mısın? (odaya girip tekrar kapatması)
"morgdan çıkarken ışıkları açık unuttuktan sonra geri dönüp, "pardon" diyerek ışıkları kapaması sahnesi insanın boğazına bir yumruk gibi oturan film."

Üçüncü Kurgu:
Josenin karısıyla kavga ettiği sahnede aynaya baktığında mutluluk fooğrafıyla saatin aynadan yansımasının geriye gitmesi... Geçmişe özlem...
Grubun en aktif iş arayan üyesi Lino (genç birilerini arıyorlar ama o gidiyor saçlarını boyatıyor bi keresinde kendinden önce ünlü bir yazar anons ediliyor "carlos fuentes" falan falan") aynada kendini görmesi ve çağrıldığında gitmemesi
= Full Monthy de de en yaşlılıları iş aramayı bırakmıyordu...

* Önemli olan Tanrıya inanıp inanmamamız diil, Tanrı'nın bize inanıp inanmadığı...
Eğer inanmıyorsa işte o zaman sıçtık!

Beleş Tepe Geyikleri:
- iki kat daha lazım (maçı izleyebilmeleri için)
- Sizin bi kalaciniz vardı yaşır (sanırım rusların meşhur kalecisi)... Dünyanın en iyi kalecisi.. Herkes ondan korkardı... Gol atanlar ondan özür dilerdi... Bakışıyla topun yönünü değiştiridi...

*Kız çocuk bakıcılığı işi alıyor bunu, aylak adama yıkıyor, kendi orda burda sürtüyor...
* Bankada adamın kağıdı koyduğu yer, kredi isteyen bizimkini çileden çıkarıyor...

* İsviçreli sandım- peynir isviçreli... peyniri sevdin mi - evet ama seni daha çok sevdim...

* İkiz esprileri = ay'daki adam , = ikizler , ben genetik bir atık mıyım

* = tabutta rövaşata onlarda mezara şarap koyuyorlardı, araba çalıyordu
bunlar boğaz geçişi gibi taka çalıyorlar... gene o film gibi...

Lamba diyalogları:
-(sokak lambasını göstererek) çirkin bir piç kurusu. kırdığım için onların bana ödemesi gerekir.
-ben seviyorum.
-evet, ama senin kriterin yok. ne olduğunu biliyor musun?
-(hayır anlamında başını sallar)
-ne olduğunu bilmiyorsan,nasıl olabilir ki? latince'den geliyor, kriterion, ve... anlamı bu. kriter. kelimenin kendisi söylüyor.
8000 pesetas ne kadardır?
-euro olarak mı?
-hayır pesetas olarak...
-8000?
-hayır, benim için etik olarak çok daha fazla.
(lambanın cezasını öder.. ama cezayı öder ödemez gider lambayı kırar...)


* - bu günlerden ne?
(Dünya sinemasının final sözü filmi kucaklayan kendine ait derinliği olan kelamlar...
Amerikan sinemasının ise daha çok esprili kinayeli, çoğu zaman da sıçıp atan laflar
Stalonenin tüneldeki mesela... Pee diyorsun ama alay ederek)

Filmlerde Anlatılan Fıkralar:
filmde eski rus kozmonotu sergei'in anlattigi bir fikra vardir: sovyet rusya dagilmis, yillar sonra iki eski komunist partili arkadas bir araya gelmis konusmaktalar. birincisi soyle der: "dostum, cok kotu bir sey farkettim. bize komunizmle ilgili anlatilan hersey yalanmis.". digeri soyle cevap verir: "ben daha kotusunu farkettim. bize kapitalizmle ilgili anlatilan hersey dogruymus".

santa: -sergei,tanrı var mı yok mu?
-orada,yukarılardayken gördün mü onu?
sergei: -gagarin uzaydan ilk geldiğinde bir gazeteci ona bu soruyu sorar,ve gagarin der ki;
evet tanrı yoldaşı gördüm uzayda,ve benden size kendisinin aslında olmadığını söylememi istedi"

Filmin sağlam Tratlarından:
+bir kere, o ayrılmadı. işten kovuldu, hepimiz gibi. elmayla armudu karıştırma. şu tazminata gelince. 8 milyon peseta çok gibi görünüyor, ya sonra? 49'unda, işsiz, 2 çocukla ve bankada 8 milyon pesetayla ne bok yersin? söyleyeyim ne bok yiyeceğini; bir halt edemezsin. 4 yılda o para suyunu çeker. demek istediğim sen, amador, herhangi biri. ve bana bir halt vermediler.
-sorun şu ki, gemileri yurtdışında inşa etmek daha ucuzdu.
+sana sorunun ne olduğunu söyleyeyim, çünkü ben oradaydım. "80 kişinin işine son veriyoruz ya da burayı kapatmak zorundayız" dediler. biz de “hayır, burası kapanmıyor” dedik. orası işimiz demekti, herkesin işi... ve kimse işimize el süremez. sadece günübirlik işçiler değildi. sen oradaydın rico. ve amador da. sahip olduğumuz şeyleri savunuyorduk. benim, jose'nin ve lino'nun. 200 kişiydi oturma eyleminde, günübirlik ve sürekli işçiler. polise sor, eminim hatırlayacaklardır.
-ve bir bok elde edemediniz.
+insanların haberdar olmasını sağladık.
- sor bakalım kaçı hatırlıyor şimdi.
+ve birlikteydik, birdik! hatırlıyorum bunu. ondan sonra işler boka sardı.
-senin için palavra sallamak kolay. senin bir ailen yoktu. 50'sindeki adamlara ne diyorsun peki?
+bize kim karşı durabilirdi?
- pekâlâ.
+anlaşmayı imzaladın. anladım. fakat durumun boktan olduğunu biliyordun. biliyordun, değil mi?
- yapacak başka bir şey yoktu.
+"başka bir şey". harika! başka bir şey var mı şimdi? siz bir yıl sonra ayrıldınız. bu barı açtınız, işler iyi gidiyor, buna seviniyorum. fakat diğerleri o kadar şanslı değildi. amador, mesela.
-evet, ama bu benim suçum değil.
+hayır, senin suçun değil, ama hepiniz anlaşmayı imzaladınız. bizi o zaman attılar ve sizi bir yıl sonra. ve ne oldu?
-ne oldu?
+artık "bir" falan değildik. böldüler bizi. bu kahrolası anlaşma ile. ve "bölünmüş halde sikildik.". her zaman böyle oldu bu. her zaman. işte bu yüzden bazılarımız bir şeyler becerdi, bazılarımız beceremedi. işte bu yüzden lino karısına... bilmediğini ve belki bir gün onu arayacaklarını söyleyip duruyor. işte bu yüzden kahrolası sinirlerim tepeme çıkıyor.
-peki peki, ama bir şey açık. buraya geliyorum ama daha ucuz bir bar bulursam oraya giderim. aynı şey. eğer koreliler gemiyi daha ucuza inşa...
+bu kahrolası koreliler hakkında bir kelime daha duymak istemiyorum. bu tersane iyi rekabet ediyordu. sıkı çalışıyorduk. fiyatları aşağı çekebilmek için bedavadan fazla çalışmayı bile önerdik. olay şu ki, tersane neredeyse yine orada. bulunduğu bölge servet değerinde. niye? çünkü denizin dibinde. iş makinelerini görmediniz mi? lüks evler yapacaklar oraya. ve kahrolası koreliler gelip yaşayacaklar orada. yüzümüze güle güle. bu kadar basit! ve ben başka hiçbir yere gitmeyeceğim. içkiler bedava bile olsa. ben buraya gelmeye devam edeceğim. imzalasan bile. bir bar işi bulabilirim hemen yarın. ama herkes işten atılırsa müşteri falan da kalmaz. ve bu da beni zıvanadan çıkarıyor. zıvanadan! çocuklarının kovulma kararını imzaladın. söz konusu olan onların işleriydi. ve işlerini kaybettik.

Hiç yorum yok: