Persepolis

Persepolis: İran'a gitme planları yaptığımız bi dönemde bir persepolistir gidiyor... Sonu n'olcak bakalım... Önce Denizli gitti Persepolis adlı takımın başına teknik direktör oldu... Sonra ben İran'da gezilcek yerleri araştırdığımda bu büyük pers kentini keşfettim... Şimdi de bir İran animasyon filmi izledim... Adı Persepolis!
imdb:80 (2500-2500-2500)
z902580025

Persepolis’in filmekimi galasındaki gösteriminden çıkarken bundan 10 yıl önce İstanbul Film Festivalinde ilk izlediğim İran filmi Ayneh ‘AYNA’ (1997) ile aynı duyguları taşıyordum… Yine bir kız çoğuyla özdeşleşip dünyayı, yaşamı sorguladım… (yauv özdeşleştik dediysek yanlış anlaşılasım bööle bi fantasi falan diil... karakteri içselleştirmek :)

"La öptürtmeyin ‘Lö Fransız İhtilalinizi’, dünya tarihinin gördüğü en büyük devrim aslında ‘İran Devrimidir’" gibi bişii demiş Cengiz Çandar… Halbuki dünyadaki tüm sol aydınlar; kasım ayında kutladıkları! Lenin’in “Ekim Devriminin” hastasıdır.. Ankara’da Ekim Devrimini kutlayan Türk sol aydınlarına sormak lazım ‘Gerçek bi ekim devrimi var mı?' diye… Ve cevabını vermek lazım: 'Evet!.. 29 Ekim tarihli Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan ettiği bi devrim var'...

Ya bööle gaza geldim... Ama gerçekten... Bööle... Film, İran Devrimi ve sonrasını anlatıyor, hemi de Atatürk devrimine küçük bir övgüyle…
Filmi izlerken gurur duydum... Tüylerim tiken tiken oldu… Gölge Oyunu tarzında Şah “Atatürk gibi bir cumhuriyet kurmak istiyorum” der… İngiliz Subay Hacivat gibi kafasını çeler: “N’apacaksın Cumhuriyeti, gel sen Şah ol… Ülke sonsuza kadar senin olsun… Petrolünü de bize sat… Biz sana yardımcı olucaz…”


Filmde batı eleştirisi güzel, Batının doğuya bakış eleştirisi fena diil…
Bunun dışında kızın hayal dünyası, bazı kavramları getirdiği tanımlamalar ve yaşadıkları animasyonu gayet neşeli izlememizi sağlıyor… Bruce Lee hayranlığına büyükannenin “ya bu Japonlar ya Godzillayla dövüşüyorlar ya da kendileriyle sıkılmadın mı” demesi komik…
Zaten Büyükanne başlıbaşına şirin ötesi ve güzel nasihatleri var: “Kendine dürüst ol”

Filmde en çok güldüğüm anlarsa: Güzel sanatlar akademisine giden Marji’nin yaşadıkları: Floransa’da orjinalinin karşısında uzun bi süre güldüğüm Botticelli’nin Venüs Doğuşu tablosu bir kere daha beni bu filmde koparttı… Derste gösterilen tablonun yarısından çoğu karalanarak sansürlenmiş… İnsan anatomisi çalıştıkları atölyede çıplak bir kadın yerine kara çarşaflı bi hatun koymaları ve Marji’nin: “Ne bu yaa sadece burnuna odaklanabiliyoruz” gibin bi eleştiri getirmesi…
Marjinin hayali arkadaşı Allah ve Marks arasındaki diyaloglar da insanı güldürüyor… Allah göz süzerek “Püh .. Hıh hı tabi ki devrim” falan diyor Marks'a …


Filmin kendine münhasır bir acısı da var... Marji aslında çok şımarık ve asi bir kız... Bedelini çok ağır ödüyeceği bir özgürlük düşkünlüğü var... Yer yer gurbet acısını, marjinal olmanın çilesini de yüksek dozda yaşamakta... Ama beni en çok Babası "Seni o kadar seviyoruz ki gitmeni istiyoruz" diyerek onu uğurladığı ve annesinin bayıldığı sahne etkiledi...

Son olarak Marjane Satrapi'nin bu Otobiyografik çizgifomanından aktarılan filmi Fransa adına oscar'a aday gösterilmiş... Almasını canı gönülden isterim...

Dt Cihangir Bayburtluoğlu

3 yorum:

kilavuzkarga dedi ki...

genel olarak güzel bi film

detaylar:

1 - komünizm propagandası
2 - hafif islam düşmanlığı
3 - fransızca

bunlar beni rahatsız etti

ancak

iranın geçmişini bir özet halinde geçiyor yalan yanlış yok

Anıl Bayburtluoğlu

kilavuzkarga dedi ki...

nası yaa

persepolis diye takım mı var

tüh yazıklar olsun o devrimcilere

nası izin verirler yunan ismini kabul ederler
Anıl Bayburtluoğlu

Bizim KızılYıldız dememiz gibi bişii olabilir... Yai yabancı basına persepolis diyorlardır da kendi isimleri bir başkadır...

komikportre dedi ki...

filmi henüz izleyemedim ama eleştirinizi okuyunca izleme isteğim daha da arttı..geyik olmayan bir bloğa rastlamak güzel..başarılar..