Ağladık... Ne var?

Trajedya Kuşağında İki Film Birden

Bir adam vardır... Varolduğu katı sistemde disipliniyle kariyer yapar... O sistemin çökmesi onu olmadık bi yerlere savurur... Oralarda bir başka varolma mücadelesi yaşar... Bir adam vardır küçücük bir karar alır ve bu hayatını karartır... Bir adam vardır ona mutluluk haramdır... Ve biz buna şahit isek bir roman bir film vasıtası ile, tanık olurken içimiz burkulur... Yüreğimizden bir şeyler kopar... Bu iki film bu anlatığıma benzer temasıyla beni çok etkiledi... İkisinin de sonu benzer diyaloglarla bitmesi de enteresan gıcır hadise... İkisi de filme dair derin bir yara açan son söze sahip... Özellikle Başkalarının Hayatı filminin son sözü sinema tarihinin iyileri arasınca...

İnsanın yaşam alanının temel sorunu “ev” muhabbetine dair; iki tam tezat, iki tam uç karakterin; seyircide kimin victanen, kimin hukuksal haklı olduğunun kaosunu yaratarak; iç çatışmalarıyla bizi hayran bırakan Sisler Evi, ‘Ağlatan Filmler’ listemize bodozlama giriverdi…
Filmde iki simgesel anlatım ironikti:
Ben Kingsley’in İran’dan sürülmeden önce sahil kenarına yaptırdığı evinin önündeki ağaçları deniz görmek ve evinin önünü açmak için kestirmesi ve ardından devrim sonrası humeyni, ülkenin önünü açmak için kendisinin de bulunduğu eski rejimin subaylarını kestirip atması…
İkincisi evinden olan bayan boşandım-depresyonundayım’ın, bunun kavgasını verirken bir başka yuvanın temellerini bozduğunun farkında olmaması…
Filmde güldüğüm çok detay bir komik durum vardı:
Albay’ın eşi arada Farsça konuşuyor… Çeviri yok altyazı yok… Ööle anlar ki bu anlar buna gerek de kalmıyor… Ööle evrenselki söyledikleri hepimiz biliyor ve anlıyoruz… İnsanı acaip kopartıyor bu durum…
Ne kadar yüksek rütbesi olursa olsun bir askerin evrensel bir mesleği olmadığını da gösterdi bu film… Bakınız Beynelmilel film eleştirisindeki son paragraf…
ABD’nın psikolojik sorunları olan bi kısmını depresif güzel ablamız; ırkçı, faşist, disiplinsiz, sağduyusuz tarafını polis; batılılardan nefret eden, potansiyel suçlu olarak görülen ama sağduyuya sahip olması gerektiğinde elinden geleni yapabilecek, misafirperver, yardımsever göçmen nüfusu ise iranlı aile temsil etmiş... Üstelik bir rus yönetmenin ilk filmi... Tarafsız bir anlatımı var...

Benzer filml: Crash filmindeki küçük hikayelerden biri bu filme çok benziyor... 2006 en iyi film orkarını alan Crash filmindeki hikayelerden en iyisi İranlı aileye ait olanı bence... Orada ki hastanede doktor olarak çalışan kızın "Baba anlamıyorum bize neden arap diyorlar... Biz arap diiliz ki İranlıyız" sözünu hala unutamadım...


Gene disiplinli bir adamın hayatının alt üst olması trajedesine ağlıyoruz, tıpkı sisler evindeki gibi... Gene karakterler arası çatışmalar çok sert... Tiyatro yazarının eşi kültür bakanıyla yattığı sahnede, Morgan Freeman'ın Esaretin Bedeli filmindeki sesi yankılandı kulağımda: "Evet Cici çocukların endiye tecavüz edemediğini söylemek isterdim... Ama hayat o kadar acı ki yalan söyleyerek acıları azaltamazsın"

Benzer Film: Tam bir Big Brother filmi aslında...

Zamani Mekan babında (Utanç duvarının yıkılması öncesi ve sonrası Doğu Almanya) Good By Lenin e benzettim filmi... O da bizi ağlatan filmlerden...

Hiç yorum yok: