TOP250'nin en romantik üçlemesi



Before Sunrise 1995 - Viyana
Before Sunset 2004 - Paris
Before Midnight 2013 - Yunan Adaları

Klasik Sinema Sevenler için The Godfather'lar ne ise
Spagetti Western'i hatta ve hatta kovboy filmlerini seven herkes için Sergio Leone'nin  "iyi kötü çirkin" gibi bir baş yapıtının da olduğu üçleme ne ise
Fantastik Sinema Sevenler için Yüzüklerin Efendisi ne ise
Bilim Kurgu Manyakları için Star Wars'lar - Matrix'ler - Alien'lar ne ise
Sanat filmi sevenler için Krzysztof Kieslowski'nin Üç Renk Mavi - Beyaz - Kırmızı'sı ne ise
Silah - Ajan - Takip filmlerini sevenler için Bourne üçlemesi ne ise
Çizgi Romancılar için Nolan'ın Batman üçlemesi ne ise
Uzak doğu ve intikam sineması manyakları için Park Chan Wook'un üçlemesi ne ise
Polisiye sevenler ve Kuzey Avrupa sinemasından hoşlananlar için Ejderha Dövmeli Kız'ın da bulunduğu polisiye üçlemesi ne ise

Romantik Sinema sevenler için Before'lar odur.

Filmler arasında dokuz'ar yıl senaryolara da yansıtılarak geçmesi büyüleyicidir, ilktir.

BEFORE SUNRİSE


Before Sunrise
1995
Gün Doğmadan
1w3n
imdb81
TOP250 filmi
Empire 500 filmi
NTV 555 filmi
Ölmeden Önce izlenmesi gereken 1001 film arasında
* Başyapıt
* Tam bir diyalog başyapıtı
* Az ödüllü muhteşem filmler



Film oniki diyolog sahnesi içermektedir:
- Trende, Tranvayda, Mezarlıkta, Lüneparkta, Üstü açık kafede, Klisede, Tuna nehrinin kıyısında, Langırt başında, Sokakta tahtalar üstünde, Bir kefenin içinde, Gemide ve Çimenler üzerinde

* Bir şehri unutulmaz kılan filmler, Viyana bu filmin sağlam bir ekmeğini yemiştir.

* Filmin senaryosu, senaristin dostları ile hoş sohbetinin notlarını, sevgilileri ile yaşadığı hoş triklerini, küçük iki insanın büyük aşkıyla anlatma fantazisi gibi gözüktü bütününde.
Entellektüel Muhabbetler işte bu dost sohbetlerinde elde edilen notların izdüşümleri hissi uyandırdı bende...
Celine: Bence Feminizm'i de erkekler uydurdu. Kadınlara aklını özgürleştir, bedenini özgürleştir, benimle yat demek için bunu söylediler.
Celine: Medyanın düşüncelerimizi kontrol etmesinden nefret ediyorum.
Jesse: Medya mı?
Celine:  Evet, medya. Çok ince, ama aslında faşizmin yeni bir şekli.

* Filmin unutulmazları arasında telefon sahnesi. Kafede tartışan, dünya görüşünü paylaşan, karı koca kavga eden tipler arasında o kadar şık durur ki!
Hem duygular en direk yollardan daha rahat anlatılır... Keşif filme renk katar. Bu ve "şu anın fotoğrafını çekmek istiyorum" dediği be uzun sessiz kaldıkları an gibi pandomimsel hoş triklerle dolu bir film.

* Film Almanca başlıyor, alt yazısı olmayan bir almanca ile başladığı için filmi altyazı ile izlemek isteyen uzun süren bir alet ayarına girişiyorlar...

* Ethan Hawke Julie Delpy'i trenden inmeye şu sözlerle ikna eder: "Bunu söylemediğime pişman olabilirim. Düşün şimdi, bundan yıllar sonra evlenmişsin ve çocukların olmuş. Hayatın monotonlaşmaya başlıyor, Kocandan sıkılıyorsun. işte o gün geriye bakıp hayatına giren adamları düşünüyorsun. Ben de onlardan biriyim. farzet ki yıllar sonra bana evet demediğine pişman oluyorsun ve yaşayabileceğin şeyleri merak ediyorsun. Şimdi benimle burda trenden in ve hayır dersen neler kaçırabileceğimizi görelim."
İkinci filmde öğreniriz ki, o trenden indiğine 10 yıl boyunca pişman olacaktır...

* Bu tür diyalog filmlerinde, fikirler, enteresan bilgiler filmi başyapıt olmaya taşıyan örgüler. ki filmimiz böyle bir bilgi paylaşımı ile başlıyor:
- Çiftlerin yaşlandıkça birbirlerini duyma yetilerini kaybettiklerini duymuş muydun? Erkekler tiz sesleri, kadınlar da pes sesleri duyma yetilerini kaybediyorlarmış. Birbirlerini etkisiz kılıyorlar herhalde.
- Herhalde. Doğa, çiftlerin birbirlerini öldürmeden birlikte yaşlanmalarını bu şekilde sağlıyordur.

* Filmin içinde yaşadıkları ile anlattıkları birbiriyle çok örtüşür:
Jesse, Quaker düğününden bahseder. Quaker düğünleri olağanüstüdür, çift gelip bütün cemaat önünde diz çöker. ve birbirlerine bakarlar. Bir saat birbirlerine bakarlar. Tanrı konuşmalarını istediğini hissedene kadar kimse tek kelime söylemez. Bu bir saat tamamlandıktan sonra evlidirler.
Celine ve Jesse bu sahneden önce bir plak mağazasında birbirlerinin gözlerinin içine bakamazlar, bir türlü gözler birbirlerini yakalayamaz. Onların hazin ayrılışlarının bir işaretidir bu.
Celine filimin sonlarına doğru şunu der:
"Başka bir yere bakarken gözlerini üzerimde hissetmek hoşuma gidiyor."



* Üçüncü filmden de daha iyi anlayacağımız gibi iletişme daha teknolojinin katılmadığı yıllardır, saf bir aşk hikayesi olarak ikisine de kazınır bu yaşadıkları.

* Birinci Filmde Celine, Büyükannesinin uzuuun evliliğinin arasında aslında bir adama aşık olduğunu söylemesine çok şaşırdığını söyler, Jesse ona:
- Bu en iyisi Celine, der. Adamı tanısaydı eninde sonunda adam onu hayal kırıklığına uğratacaktı.
Bu ikinci filmde gerçeklik kazanırken, üçüncü filmde çürütülür. Filmlerdeki hikayeler ve diyaloglar çok güçlüdür ve filmler arasında güzel bağlar oluşturmaktadır.

Celine'nin çok zeki kültürlü bir Fransız kadını olması, yer yer duygusal sözlerle bizi büyülemesi,
Klise Sahnesi:
"Dinle ilgili şeylerin birçoğunu reddetsem de buraya gelen kaybolmuş, acı içinde, suçluluk duyan bir yanıt arayan insanların acısını hissetmekten kendimi alamıyorum. Bir yerin nesillerdir acı
ve mutluluğu birleştirmesi beni çok etkiliyor.



Jesse'de filmde çok güzel tespitlerde bulunun:
"Tanrı varsa insanın içinde değil iki kişinin arasında bir yerde olmalı" der.

Jesse'nin filmdeki en bomba esprisi:
İki rahip giderlerken onlara diyalog yüklediği sahnedir
- Hans, birşey itiraf edeceğim. Bunun altına iççamaşırı giymedim.
- Gerçekten mi?
- Bu seni korkutuyor mu?

Jesse bir de ateist hikayesi anlatıyor:
"Arkadaşımla arabayla dolaşıyorduk. Kendisi feci ateisttir. Evsiz bir adamın yanına gelip durdu. 100 dolarlık bir banknot çıkarıp pencereden uzandı, ve sordu,
"Tanrı'ya inanıyor musun?" Adam arkadaşıma baktı, paraya baktı ve dedi ki. "Evet, inanıyorum."
Arkadaşım da "Yanlış cevap." dedi. Sonra uzaklaştık.



Mezarlık Sahnesi
Celine: Buraya daha küçükken gelmiştim.O zaman beni müzelerden daha çok etkilemişti.
Jesse: Öyle mi? Çok küçük.
Celine: Küçük, yaşlı bir adam bizimle konuşmuştu. Buranın bekçisiydi. Burada gömülü olan
insanlarının pek çoğunun. Tuna kıyılarına vuran kişiler olduğunu söylemişti.
Jesse:  Bunlar ne kadar eski?
Celine: Yüzyılın başı civarları. Adı “İsimsiz Mezarlığı”. Çünkü genellikle bu kişilerin kim olduklarını bilmiyorlardı. Belki sadece bir ön ad, hepsi bu.

Jesse: Neden kıyıya vuruyorlarmış?
Celine: Sanırım bazıları gemi kazalarında filan ölenler. Ama çoğunluğu nehire atlayarak intihar edenler. Dünyada kayıp, bilinmeyen kişiler fikrini hep sevmişimdir. Ben küçükken ailen veya arkadaşlarından öldüğünü bilen yoksa gerçekten ölmüş gibi olmadığını düşünürdüm. İnsanlar senin için en iyisini veya en kötüsünü düşünebilir. İşte burada, galiba. Evet, en çok hatırladığım bu. Öldüğünde sadece 13 yaşındaymış. Beni etkilemişti. Bunu ilk gördüğümde o yaştaydım. Şimdi 10 yaş daha büyüğüm, ama o hala 13 yaşında, sanırım. Tuhaf. Şuradaki Tuna.
Jesse: Nehir, değil mi?
Celine: Evet.
Yorum: Tıpkı bu mezarlıkta olanlar gibi Celine ve Jesse birbirlerinin sadece isimlerini bilmektedirler. Filmin sonunda birbirlerinin hiç bir iletişim bilgilerini almadan sadece isimlerinin bilgisi ile ayrılırlar. 6 ay sonra orada buluşmak üzere.




Filmde dansözlere, falcılara, nehir kenarı şairlere para vere vere, bir şişe şarap alamayacak hale gelirler. Hele şair çok komiktir, "bana bir kelime söyleyin size o kelime bulunan bir şiir yazayım" der. onlar da yeni tartıştıkları bir kelimeyi söylerler: Milk Shake
Şairin Şiiri:
daydream delusion. - gündüz yansımaları
limousine eyelash - limuzin kirpikler
oh, baby with your pretty face - o güzel yüzünle
drop a tear in my wineglass -  akıt gözyaı damlası kadehime
look at those big eyes - bak şu koca gözlerle
see what you mean to me - benim için gör ne demek olduğunu
sweet cakes and milkshakes  - tatlı kekler ve milk şeykler
i am a delusioned angel - ben bir yanılsama meleğiyim
i am a fantasy parade. - ben bir hayal geçidiyim
i want you to know what i think. - bilmeni istiyorum ne düşündüğümü
don't want you to guess anymore. - tahmin etmeni istiyorum artık
you have no idea where i came from. - biliyorsun nereden geldiğimi
we have no idea where we're going. - bilmiyoruz nereye gideceğimizi
launched in life.  - hayatın misafiri
like branches in the river. -  nehrin kolları gibi
flowing downstream. - nehir aşağı akan
caught in the current. - akıntıya kapılmış
i'll carry you. you'll carry me. - seni taşıyorum , sen beni taşıyacaksın
that's how it could be. - böyle olabilir ancak
don't you know me - tanıdın mı beni
don't you know me by now. - tanımadın mı beni hala

İkinci filmde Celine'nin ingilizce sözlü şarkılar da yazdığını öğreniriz. Eline gitarı aldığında ilk filmin fanları olarak ondan bu sözlere beste yaptığı beklentisini taşırız. Lakin bu olmaz... Senarist çok sağlam bir bağı kurmayı belki bizim kadar istememiştir.




Filmin son sahnesi herkesi hüzne boğar:
Gün doğumuna kadar tüm gece gezilen, eğlenilen, oturup uzun uzun konuştukları mekanları gündüz ışığında görürüz. Sessiz, ıssız, neşesiz, duru ve durgun halleriyle. Her biri onlar için çok değerli olan ve anılarında yıllarca taşıyacakları yerlerdir bunlar. Sabahın ışıkları altında seyirciye de aynı şekilde duygu dolu anlar yaştır. Tıpkı bizim için çok değerli anıların yaşandığı mekanlara gittiğimizde orada hissettiğimiz boşluklar gibi.

"Birinden ayrılmanın en kötü tarafı nedir biliyor musun? Ayrıldığın kişileri ne kadar
az düşündüğünü hatırlayıp. Onların da seni ne kadar az
düşündüğünü fark etmen. İkinizin de acı içinde
olduğunu düşünmek istersin. Ama aslında onlar için sadece:
"Hey, Gittiğin için mutluyum."mdur.

Filmi sinema tarihinin en iyi romantik filmidir.

BEFORE SUNSET



Before Sunset
2004 - Paris
imdb: 81

Birinci film bir aşk İkinci film bir nefret filmidir.

Birinci film kadınların ikinci film erkekler için iyi bir romantik filmdir.
Film Yedi diyalog sahnesi içermektedir:
Kitapçıdan sonra yolda, kafede, parkta, tekne gezisinde, arabada ve evde.


Aradan 9 yıl geçmiştir. Birbirlerine söz verdikleri gibi 6 ay sonra Viyana'da buluşmamışlardır.
6 ay sonr coşkuyla buluşacak çift yerine olgunlaşmış iki iki bireyin buluşması daha anlamlı bir film olmasına yol açmış. Tutkulu bir aşkın bir filmi olamazdı ikinci film, kaderleri bu iki insanı nasıl değiştirdi onu görmek çok daha etkileyici bir film olmasını sağlamış.

=Reel zamanlı filmler- Alfred Hitchcock'un ip'i ya da James Stevart'ın Kahraman Şerif filmi gibi
= Paris filmleri - Pariste geçen en iyi romantik film benim için hala Forget Paris'tir...

* Film ilk filmdeki romantik havasından uzaktır. İkisi de öfke doludur.
ilk filmde Celine: "Neden insan aslında hoşlanmadığı birini saplantı hale getirir bilmiyorum" demişti. Araba sahnesinde eteğindeki tüm taşları döker.

* İlk filmlerden sonraki iki film kitap üzerinden döner. Before Sunset filminde, Jesse'nin yazdığı kitaptan Before Sunrise'da olanları, Before Midnight filminde Jesse'nin yazdığı ikinci kitaptan Before Sunset'te neler döndüğünün detayları anlatılır. İkinci film ile üçüncü film arasındaki organik bağ bu filmin daha başında kurulmuş olur.

* İlk filmde Jesse Anne ve Babasının bibbirlerini çok sevmemelerine rağmen, kızkardeşleri ve kendileri için katlandıklarından ve kendisinin kaza kurşunu ile dünyaya geldiğini söylemiştir.
İkinci filmde, kendi evliliği aynı böyledir, çok sevdiği bir oğlu vardır ve o da kaza kurşunu sonrası dünyaya gelmiştir.

* Birinci filmde daha ukela, daha bilgiç konuşan karakterlerimiz daha fazla hayata gömülmüş ve büyük manzaradan çok kendilerine dair şeylere daha fazla kafa yorduklarını anlıyoruz monologlarda.

* Pariste geçen filmler arasında belki de eyfel kulesinin görülmediği tek filmdir (belki salaklar sofrasında falan da gözükmüyordur eyfel) ama eyfel'e dair güzel bir hikaye anlatılır:
Jesse: Almanlar Paris'i işgal ettikleri zaman geri çekilmek zorunda kalmışlar. Notre Dame'ı havaya uçurmak için bombaları döşemişler ama birini düğmeye basmak için bırakmak zorunda kalmışlar. Bu asker de bunu yapamamış. Orada oturup güzelliği karşısında kendinden geçmiş. Sonra, müttefik kuvvetler geldiklerinde bütün patlayıcıları bulmuşlar düğmeye de basılmamış ve aynı şey Sacre-Coeur, Eyfel Kulesi ve birkaç yerde daha olmuş sanırım.
Celine: Bu gerçek mi?
Jesse Bilmiyorum. Yine de hikayeyi hep sevmişimdir.

Neden Birinci Film bir AŞK ikinci film NEFRET filmi:
Birinci filmin sonunda 6 ay sonra buluşalım dendiğinde birinden birinin gelmeyeceğini hatta bunun Celine olacağını anlarsınız. Bahanesi büyükte olsa küçükte olsa Celine gelmeyecektir, Jesse garibim ise iki eli kanda olsa geleceğini anlarsınız bakışlarından. (ki babasından bunun için borç istediğinde o frasnsız orospu gelmeyecek ne diye gidiyorsun lafını da yemesine rağmen gelmiştir.) Geleceğinden eminizdir, Çünkü daha önce de sevgilisi için aylarca çalışıp para biriktirip Paris'e gelmiş, onun yüzünde (bu mal niye geldi şimdi) bakışlarını görmüş ve kendini avrupa yollarına vurmuştu.
Adam hala aptal aşıktır, kadın olabildiğince yüzsüzdür. 9 senede adam aşkını romanlaştırmış bir umut bu romanın ışığına kapılan pervane gibi gelip onu bulacağını düşünmüştür. Ablamız ise aktivist olmuş, yok afrika, yok hindistan sopa kuyruk gezmiştir.
Kadın aynı zamanda adamın mutluluğunu delice kıskanmış sırf bu yüzden Paris'teki kitap toplantısına gelmek gafletini gösterebilecek kadar şeytani duygular beslemektedir. Kadının kötülüğü öylesine engin, öylesine derin ve öylesine bencilcedir ki. Arabada Jesse'ye senin yüzünden bir türlü ilişkilerimde dikiş tutturamadım, evlenemedim der. Adam ise anlattığı rüyalarla gözyaşlarına boğar seyirciyi. Adam mertçe ve gerçek bir aşkla bağlıdır kadına. Bestesindeki Jesse ve Celine kelimelerinin bile her yeni aşkını o eve getirdiğinde değiştirip değiştirmediğini sorar. Aslında o da Celine'e karşı aşkı büyük bir nefrete dönüşmüştür dokuz yılda.
- keşke o ilk filmdeki şairin sözlerini beste yapsaydın Celine, o zaman anlaşılırdı bunun bir aldatmaca olmadığı, ama Jesse sırf o sahnedeki şair tarafından dolandırılmalarının aynı hissini burada da yaşar. Celine sadece bir Jesse yerleştirmiştir şarkısının içine, bu her tanıştığı yeni erkeğin ismini koyabileceği bir sözdür. -
Konuşmaları sırasında o güne dair hatırlamadığı her şeyde ona öfkelenir ama susar. Bir amerikalı değil bir doğulu olsa bunu ağır bir şekilde ödetirdi, ama o da bir amerikalıdır sonuçta. Kendi kültürünün gereğini yapmış ve kadına tekrar bağlanmış, tüm yalanlarını ve riyakarlığını yutmuştur.

Filmin sonunda bu sefer tavlamaya çalışan Celine'dir Jesse'yi acılarını unutturmak ister. Aşkı tekrar filizlemek için inanılmaz güzel bir şarkıcı taklidi yapar. Seksi, komik, albenisi olan bir dans edişi vardır. Bu Jesse'ye yeter. Yazdığı kitaptan yani üçüncü filmden anlarız ki sabaha kadar sevişirler.

BEFORE MİDNİGHT



Before Midnight 2013
Geceyarısından Önce
imdb:80
17W34N
1OscarN

* üçüncü filmde tam bir diyalog başyapıtı olduğunu söyleyebilirim.

* ikinci filme saygı duruşu var, güneşin batışını sonuna kadar beraber izliyorlar.


18 yıllık bir serüvenin son gününü izlemekteyiz.
Her filmde diyalog sahnerinde git gide büyük düşüş yaşanmış son filmde ise topu topu dört diyalog sahnesi ile tamamlanmıştır.
- Araba içi diyalog
- Yemek masasında diyalog
- Otel odasına giderken diyalog
- Otel odasında diyalog

* Dokuzar yıl hem senaryoda hem de filmlerin yayın tarihlerinde geçmesi, oyuncuların makyaj yapmadan yaşlanmaları bu filmi güzel kılan bir devamlılık. Benzeri olmayan bir avangart yapım olmasını sağlayan süper bir kurgu.

* İçinde Türk kelimesinin geçtiği filmler:
Görmemizi borçlu olduğumuz azizin resimlerinin olduğu şapelde resimlerdekilerin gözlerinin oyulduğunu görünce, Jesse durumu anlatır:
- İşgal sırasında Türkler yapmış.
- O tamam, onların yemeklerini bir daha yemeyeceğim.
- Birleşmiş Milletler bundan çok etkilenecek.
- Tamam onlara Oral Seks'te yapmayacağım.
(artık türk yemekleri yapmayacağım diyor ama mutfakta dolma yapmayı öğreniyor)

* İlk iki filmde diyalogların sonu ne zaman aşkla bitecek diye bekledik, üçüncüsünde gerilim ayrılığa dairdi. Senaryo bizi yanılttı.

* Filmde sinema tarihinin en komik erotik esprilerinden birini yunan antrapolog eşine söylüyor:
Penisim gibisin, O kadar büyük sayılmazsın, küçük bir parçam gibisin ve sürekli ilgi istiyorsun.

* Üçüncü filmle birlikte peri masalı sona ermiştir. Kadın da, Erkek de hayatın gerçekleriyle yüzleşirler. Tıpkı Jesse'nin haykırdırğı gibi:
"Bir sürü saçmalığına katlanıyorum. Ama her seferinde köpek gibi geri geleceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Gerçek aşkı mı istiyorsun? İşte bu o. Bu gerçek hayat. Kusursuz değil ama gerçek. Eğer bunu göremiyorsan körsün demektir."

* Celine iki film boyunca ne kadar zeki, ne kadar kültürlü olduğunu gördük. Bu filmde "tek prezervatif kullanmadığı gece buum, ikiz çocuklarımız oldu ve mahvolduk." diyerek çocukların onun kariyer beklentilerini nasıl yok ettiğini dile getirmiştir. Kezbana bağladığı anlar var, ama bunun haklı gerekçelerini de öyle güzel yerine oturtuyor ki, senaryoya hayran kalıyoruz.
Celine: Çoğu kadın hayatta hiçbir şey başaramıyor. Onlar hakkında bir şey duymaya başladığım zaman, 50'lerinde oluyorlar. Çünkü o yaşlardan önce farkına varılmaları çok zor. 30 yıl boyunca ya çabalamışlar ya çocuk büyütmüşler ya da eve tıkılıp kalmışlar, en sonuna ne istediklerini bulana kadar. Aslında biliyor musun? özgür sayılırız. Kendimizi Martin Luther King'le kıyaslayarak geçirmek zorunda kalmıyoruz. Ghandi... Tolstoy
Jesse: Peki ya Joan of arc? Yani o daha genç bir kızdı ve Fransa'yı kurtardı.
Celine: Kim Joan of arc olmak ister? Fransa'yı unut. Kazığa bağlanıp yakıldı ve bakireydi! Tamam mı? Hiç de özenmiyorum. Ne büyük başarı ama Ve pes ederim. (işte burada Kezban'a bağlıyor muhabbeti - bundan kaybettiklerini anlayamıyor. Hatta çok sert tartıştıklarında erkekleri tüm savaşlardan, katliamlardan, çevre kirliliklerinden suçlayarak üste çıkmaya çalışıyor. )
Bir kadın sonuçta Celine, kendi vücuduyla savaşıyor. Artık onu kimse beğenmemesini çok dert ediyor. Film böyle muhteşem diyaloglarla devam ediyor.


* Diyaloglar ilerledikçe 9 yılda neler olduğunu anlıyoruz, evlenmemişler mesela. Birlikte yaşıyorlar. İki yıl Amerika'da yaşamışlar. İkizlerin doğumu için Paris'e dönmüşler. Çok acayip şeyler olmuş 9 yılda.

* Filmin en güzel sahneleri tabi ki Celine'nin aptal sarışın numarası. Filmi taçlandırmış.


Napoleon Dynamite

Napoleon Dynamite
2004
imdb69

* Sıradan salakların sıradan salaklıkları

* Yılın salaklık komedisi

* Tam bir kült

* Lama'ya akşam yemeğini verirken Lama ilk kokladığında aniden geri çekilmesi çok komikti.

Filmin genel komik yerleri:

* Kült bir film olduğu için merakımdan izledim, hiç gülmedim ama işin garip tarafı hiç sıkılmadan izledim.

* Sinema tarihine geçecek bir karakter çıkartmış Jon Heder... Ekmeğini de uzun zaman yemiş zaten...
Özellikle hiç dudakları kapanmaması, zaten salağım bir de beni salak yerine koyarsanız size salak derim şeklindeki sahnelerde başını yana çevirip idiot demesi, yürüyüşü, giyimi, gözlükleri ile oscarlık bir karakter çıkarması diyebiliriz...

Anchorman 2: The Legend Continues

Anchorman 2: The Legend Continues
Çılgın Haber Ekibi
2013
imdb64

* Birinci bölüm hiciv ağırlıklı bir filmdi
Bu ise stupidy - aptallık komedisi.

* Birinci bölüm kadar güldürmedi.
Sinemanın altın kuralı: ikinci filmler hep kötü olur.

* Modaya uymuş, çok ünlünün kısa kısa gözüktüğü filmler.
90'ların ve 2000'lerin başlarının tüm ünlü komedyenlerini toplamışlar.

* Ben zenci patrona yaranma sahnesine çok güldüm. O kadar salak ve berbatlar ki!

* Walter Matthau'nun içindeki şeytan filminde "bir daha başpiskoposun yüzüne asla bakamayacağım" sözüne benzeyen, menejerin "hayatımda gördüğüm en kötü patronla tanışma olayı" demesi de komikti.

* Bizim sürekli aynı haberi tekrar eden  ve izleyenleri gerizekalı yerine koyan haber anlayışının amerikan haberciliğindeki türevi takip sahneleri zannedersem, bununla sağlam dalga geçmişler.

* Onlarca starın rol aldığı park tüm haber kanalları savaşı bize Stallone'nin Cehennem Melekleri filmini hatırlattı.

* Karavan sahnesi evlere şenlik çekilmiş.



The World's End

The World's End 2013
imdb70

Edgar Wright - Simon Pegg - Nick Frost ortaklığındaki
The Blood And Ice Cream Trilogy ya da Cornetto Triology
üçlemesinin en kötü filmi.
Diğer filmler birer ingiliz komedisi başyapıtlarıydılar:
Shaun Of The Dead - Shaun Of The Dead
Hot Fuzz  -




= Filmden hafif, Frequently asked questions about time travel tadı vardı.
Ya da, Hot tub time machine...

Oliver: WTF, Gary. WTF.
Gary King: What the fuck does WTF mean?
Peter Page: What the fuck?
Gary King: Ooohh yeah

* Filminde kılıbık olanın karım cevapları çok komikti.

This Is the End



This is The End 2013
imdb69

Seth Rogen, Jonah Hill, Michael Cera ve filmde oynayan diğer komedi oyuncularını ben genelde Amerikan Avam Komedi'nin oyuncuları olarak görüyorum. Bir çeşit Amerika'nın Recep İvedikleri, Kutsal Damacanaları, Kolpaçinoları vb Türk Avam sinemasının Hollywood dev bürçeli hallerini falan çekiyorlar...
Film 2013 yılının en iyi Hollywood Avam Komedisi
Örnek: Jonah Hill'in Şeytan çıkarma sahnesi ile Kutsal Damacana Şeytan çıkarma sahnesi arasında mizah olarak çok büyük farklılık yok...

* Bu tür filmlerde cinsellik tabusunu git gide daha derinden devirmeye başladılar.

* Filmin en güzel yanı oyuncular kendilerini oynaması, kendi hayran kitlesine göre kendi filmlerine göndermeler yapmaları... Bir de herkes bencil, iki yüzlü, şımarığı oynamış... Biz de bu rolleri kendi olup oynayan çıkmaz...

* Emma Watson'a kim tecavüz edecek tartışması filmin en büyük gaglarından...

* Amerikan Film Sektörünün bir takım rezilliklerine göndermeler var. Lindsay Lohan ile yattım, onun alkolik olmasından yararlandım falan...

* James Franco'nun Sanat tanımları komikti: Annen tuval'di baban fırça ve sen sanat eseri olarak dünyaya geldin...

Jonah Hill: Tanrım benim, Maneyball filminden Jonah Hill, Oskara aday olmuştum... bize yardım et...


İ N T E R S T E L L A R



İntersteller - Yıldızlararasında
İmdb92

Recep İvedik 4

Recep İvedik 4
İmdb42

Yılın En iyi avam yerli komedisi.

* Bu film için söylenmiş en iyi laf:
"Recep İvedik 3'ü bilemem ama Recep İvedik 4'ü izleyenleri taşla sopayla kovalamak lazım!",

* Başlangıç Jeneriği animasyon olan ilk Türk filmi olabilir, Pembe Panter'ler dahil Rate Race gibi bir çok komedi film animasyon ile başlar.

Filmde güldüren bir kaç şey:


Cem Yılmaz Türkiye'nin tartışmasız en büyük komedyeni, Ama ne Ata Demirer kadar iyi bir sese sahip, ne de Şahan Gökbakar kadar slapstik oynayabiliyor bu badda yengeç sahnesi ve ısırma sahnesi slaptik komedi türünün nadir yerli örneklerinden.
Kura ile adam seçildiği sahne de fena değildi... Ne kadar şansız olduğunu tüm kabalığı ile Recep İvedik çok iyi yansıtabildi bize.

* Türk Sinemasını gişe başarısı babında en kötü filmi!

* Türkiye'de "Recep" kelimesinin bu kadar güçlü olmasının alt nedenlerin araştırmak zorunda olduğumuzu hatırlatan bir filmdir...

Osuruğa Gülenin Osuruk kadar aklı yoktur filmlerinden:
http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/2012/11/sinema-tarihinin-en-komik-osuruk.html


* Osurukla Ateş yakan Recep İvedik'ten muhteşem bir diyalog!!!
- Adın ne?
- Taylan
- İyi o zaman, koyayım da yaylan!
Ki "Adı Taylan olanların esmer ve yavşak olması" gibi bir forum keşfini sinemaya taşımıştır kutlarız kendisini....

* Filmin başarılı bulduğum nadir sahnelerinden biri Anadolu görgüsüzlüğünü ofisine taşıyan müteahhit tipiydi...

* Film Ülkemizde kapanacak seviyeye gelmiş bir çok küçük sinema için nefes olmuştur, bu babta taktir edilebilir, onun dışında gerçekten bir fecaat.






Bobilerden bir
Recep
İvedik Esprisi:
Recep
İvedik 4 Gavatar


A Million Ways to Die in the West

A Million Ways to Die in the West
Yeni Başlayanlar için Batı
2014
imdb62

Absürt Kovboy Komedisi
= Cem Yılmaz'ın Yahşi Batı'sı - Mel Brooks'un Blazing Saddles'ı

Yılın Komedisi olmayan aday bir film.



Çok fazla osurma esprisi olan filmler:
http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/2012/11/sinema-tarihinin-en-komik-osuruk.html

Barney Stinson'ı karakterini 19 yüzyıl sonu Amerika'sına götürmüş ve "Challenge Accepted" dedirtmiştir.

Filmin devamlılığında kullanılmış tespit güldürüyor:
O dönem fotoğraflarında insanların hiç gülmemesi ve
put gibi durmasının nedeni fotoğraf çekimlerinin 30 saniye sürmesiymiş.

İnsanların anlamsız ve sık ölmeleri (bunun mizahını çok iyi yapmış)
"Biliyor musun başka ne bizleri öldürüyor: Doktorlar"
Küfreden ve ölü görmek isteyen kişi için de (Üstelik bu kasabanın İngilizce Öğretmeni)

Seth MacFarlane (senaryoyu yazan ve oynayan), kötü bir oyuncu, filmde stand upçı gibi oynamış...

Filmde bir çok gönderme var en neti tabi, Geleceğe Dönüş göndermesi olmuş.

Woody Allen Mizahı'nı Mel Brooks filmine yerleştirmiş hali gibi:.
= Cem Yılmaz'ın Yahşi Batı'sı - Mel Brooks'un Blazing Saddles'ı

Çoban esprileri fena değildi,
Eski sevgilisi, sen kötü bir çobansın Albert, koyunların hiç bir arada değil, bir kaçı önde, üç tanesi arka bahçede, hatta biri çatıda.
Albert eve gittiğinde gerçekten çatıda bir koyun görürüz.
Yeni sevgilisine Albert: Ben kötü bir çobanım Anna, koyunlarım dağınık, birisini geçen kasaba kerhanesinde gördüm... Üstelik orada ne yaptıysa 20 dolar kazanmış

- Babam demiryolu işçisiymiş
- İşini seviyor muymuş?
- Ne bileyim ben, onu hiç görmedim, bir demiryolu işçisinin çalışma saatlerini biliyor musun?
- Ömür boyu yedi yirmidört mü?

Filmde modern bir çift diyaloglarını biri orospu diğeri sıradan biri olan bu iki çifte yüklenmesi en büyük komedi absürtlüğünü yaratmış diyebilirim.