The Salesman - Forusande - Satıcı



The Salesman
imdb83
2016

* Yılın orta doğu filmi

* Yılın Hollywood ve Avrupa sineması dışındaki en iyi 5 filminden biri.



* Yılın en iyi dramları arasında... Tam bir baş yapıt...
Karakterlerin iç çalkantıları çok güzel beyaz perdeye yansıtılmış.
Üstelik çok da köşeli karakterler olmaması, uç duygular yaşamamaları, çatışmalar sırasında bile şiddetin tırmanmaması Asgar Fahradi filmlerine büyük estetik katıyor...

7w17n: Cannes Ödüllü - OscarN

* Filim ironik bir başlangıcı var. İran'da geçen bir film. İranlı bir yönetmen. Ve film Casino ve Bar ışıklı panolarının yanması ile başlıyor. İran - Casino - Bar... Neon Lambaları... Beklenmedik bir şey...Derken...  Bunun bir tiyatro sahnesi olduğunu anlıyorsunuz. İran'da Arthur Mille'ın "Bir Satıcının Ölümü" filmini oynayacak bir kumpanya son hazırlıklarını yapmaktadır.

* Asgar Fahradi "Seperation" filminden beri çok sevdiğim ve beğendiğim bir yönetmen. 
Fransız bir yapımcı ile Fransa'da çektiği The Past filmi o yılın en iki Fransız filminden biriydi. Diğeri ise Tunuslu yönetmen Abdellatif Keachiche'nin çektiği gelmiş geçmiş en iyi Lezbiyen filmi olan  "La vie d adele" - "Blue Is the Warmest Color" filmi olduğunu düşünüyorum.

* İran Sineması'nın bu derece Dünya Sinemasında kendine bir yer edinmesinin en büyük avantajı İran hakkında çok şey öğrenmemizi sağlamasıdır. Biz de Nuri Bilge Ceylan, Zeki Demirkubuz, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu... gibi yönetmenleri çektiği dramlar böyle... Türkiye turnusolları... Geçekçi mekanlar ve  hayat kesitleri anlatırlar... Bu yüzden belge gibidirler... 

Bu film'de İran hakkında ne öğreniyoruz:
*   Lokal hayat kadınlarının olduğunu
* Kadınların adliye'de aşağılanmalarından dolayı taciz - tecavüz ve benzeri konularda dava açmaya çekindiklerini
* Tiyatro gibi köklü bir sanatın İran'da dini dogmaların altında nasıl ezildiğini... 
- Arthur Miller'ın satıcı filmindeki şuh kadının oyunda üzerinde havlu ile girmesi gereken sahnede tamamen kapalı olmasının yarattığı ve oyuncuların gülme krizine girdikleri sahne de olduğu gibi ya da sansür ekibinden 10 maddenin 6'ından oyunun geçtiğinin muştulandığı an gibi... -

* İran'da insanların suça karşı bir eğilimleri olsa da öfke konusunda çabuk parlamadıklarını, öfke krizine girmediklerini... Düşünerek hareket ettiklerini...
- Bir karadenizli gibi değiller daha çok bir egeli gibiler olaylar karşısında -
Ya da sistemin insanları bu hale getirdiğini... 

Asgar Fahradi'nin yerelden anlattığı hikayesinde dünyanın farklı ülkelerinin önemli eserlerine ve kendi yerel eserlerine atıflarda bulunacak kadar da entelektüel bir senarist-yönetmen.

* Arthur Miller'ın "Satıcı'nın Ölümü" tiyatro oyunu örneğin filmin göbeğine yerleştirmiş üstat.
Hatta direk Arthur Miller'ın bu çok bilinen eserini oynayan kumpanya filmin yan hikayesini oluşturmakta...

Oyundaki satıcı karakterinin eşine vaat ettiği şeyleri gerçekleştirmemesi ve buradaki karakterin eşini anlayamaması arasında bir takım örtüşmeler var. Lakin hep Arthur Miller'ın bu oyunu için Amerika değişen ekonomisinin ciddi eleştirisi olduğu söylenir. Asgar Fahradi ise filmi ile bence İran'ın kadına bakışını görünürde yumuşak içerikte ise "SERT" bir biçimde eleştiriyor.

























Filmin göndermeler yapıldığı ikinci önemli eser ise:

* İranlı yazar Gholam Hossein Saedi 'nin "İnek" isimli oyununu başrol oyuncusu filmde öğrencilerine anlatıyor. Sonraki sekanslarda ise filme aktarılmış halini öğrencilerine izlettiriyorlar...
Eser köyde yalnız ve ineği ile yaşayan bir fakir adamın ineğinin ölmesi ile şizofrenik bir biçimde ineğe dönüşmesini ahlatıyor.
Oyun ile alakalı öğrencilerinden biri şu soruyu soruyor: "Bir adam nasıl ineğe dönüşür"
Öğretmen çok manidar bir şekilde: "Yavaş yavaş" diyor.
Bu manidar çünkü bu kelamda filmin içini de gönderme yapmış oluyor üstat...
Film boyunca baş rol oyuncumuz karısının sorununu çözemeyeceğini ve hatta çok daha fazla üzeleceğini düşündüğünden ötürü Polise haber vermiyor...  Baş roldeki oyuncumuz dedektif gibi çalışıyor konu ile ilintili. Ve süre uzadıkça öğrendiği detaylardan ötürü çevresindeki insanlara öfkesi "Yavaş yavaş" büyüyor... Filmin sonunda kreşendo tırmanması yavaş yavaş patlamalar yol açıyor...  Ve filmin finalinde en zirveye oturuyor... Kadın yönünden baktığımızda ise olay dizgisi git gide yatışan ve empatiye dönüşen bir yol çiziyor... Başlarda cazgır ablamız olaylardan ders aldıkça daha dışarıdan bakabilen gözlere sahip olmaya başlıyor... Film olaylara bakış açısı babında Kadın - Erkek arasındaki farkı da çok iyi su yüzüne çıkarmış...


Filmin çözümlemeleri çok zekice yazılmış bir soruşturma titizliğinde ve senaryonun zekice akışı ile gerçekleştirilmiş... Öyle kapı dinleme gibi öküzleme çözümlemeler olmadığından ötürü gayet başarılı... Sırf bunu polisiye teması ile bakıldığında bile çok başarılı bulunabilcek bir film...

* Düşük Ritimli filmdir.
Düşük ritimli filmler için hep şu örnek verilir. Bir davulcu - darbukacı için çok zordur düşük ritm'de çalmak. Bir senarist içinde karakterleri ilmek ilmek işlemek öyledir.... Yoksa araba koşturtmak - Baldır bacak göstererek seyiciye vakit geçirtmek - filmin uzun bir sekansını iki kişinin kavgasına ayırmak iş değildir...

Film bir baş yapıttır.
Kesinlikle tavsiye ediyorum.

Hiç yorum yok: