Dunkirk
2017
imdb87
* Yılın filmi
* Yılın silah filmi
* Yılın savaş filmi
* Bir başyapıt
* Sinema tarihinin ilk "NAZİ"siz ikinci dünya savaşı filmidir.
Yahudi Kampı göstermeyen çok nadir ikinci dünya savaşı başyapıtlarından biridir...
* Tamamen Erkeklerin Oynadığı başyapıtlar...
(Seksist olacak ama var öyle başyapıtlar. Örneğin "12 Öfkeli Adam" ya da "Esaretin Bedeli" vb...)
Bu film için ekstradan şunu da diyebiliriz:
Tamamen Beyaz - Hıristiyan - Anglo Sakson - Erkeklerin oynadığı film...
- ırkçılık da tavan yapmış gibi duruyor -
* Film başından sonuna düşmandan kaçışı anlatıyor... Sakin ve ıssız bir sokakta yürüyen askerimiz birden g.tünü kurtarmak zorunda kalıyor. Canını dişine katarak kaçmaya başlıyor. Sonra koca bir ordunun kaçışını izliyoruz... Film öyle güzel tüme varmış ki... Elbette savaş filmi deyince ölmeyen Amerikan askerlerinin kahramanlık filmlerini beğenenler bu filmi beğenmeyecektir. Savaşın gerçek yüzünü gösteren bir baş yapıttır. Savaş sahilde dururken birden yanında onlarca insanın öldüğünü görmektir...
* İngilizlerin yenildikleri bir cephede askerlerini sivil destek ile Fransa sahilinden kaçırdıkları olayın filmidir. Biz hala daha Çanakkale Destanı'nın filmlerini çekmeye çalışıyoruz. Belki bir gün bir cesur yönetmen çıkar SARIKAMIŞ FACİASI'nı çeker... Biz de hamaset yerine savaşın tüm acımasızlıklarını gelecek nesillere aktarmış oluruz. Yoksa daha çok canlı bombacı çıkar... Cihat dersleriyle şekillendirilmiş nesillerden "şehitlik mertebesine ulaşmak için" dua edenler türer...
(Örnek: Son zamanlarda çekilmiş bir çok Çanakkale Savaşı filmlerinden birini hatırlattı bu bana. Jilet gibi tertemiz üniforması olan bir Osmanlı Askeri ve bembeyaz kolalı yakalı hemşire kıyafetli güzeller güzeli bir ablanın aşkı anlatılmıştı. Hemşirenin önlüğü öylesine beyaz ötesiydi ki reklamlarda oynat sırıtmaz... Laboratuvar mı lan orası savaş yeri .... Sa - vaş - ye - ri... Oolm filmde bu kadın saçları dağılmamış - makyajı tastamam savaş yorgunu!!! "kaç gündür uyumuyorum" diyor be... Var gerisini sen düşün... Eleştirisine: "Böylesine steril yaşanmışlıklar da varmış Çanakkale Savaşında" yazdım ironiyi anlamaya film ekibinin kesin koltukları kabarmıştır. "Yaşanmışlık" dedim mi akan sular durur eleştiri yazısında...
Bu mudur tarihi bir gerçekten hadi onu geçtim bir savaştan esinlenerek çekilecek olan filmin gelecek nesillere verdiği mesaj. Sırf bu yüzden Dunkirk gibi filmlerin başarılı olması önemli... )
* Sinemada ikinci dünya savaşı travması demek "Yahudi Soykırımı" demek değildir.
Bu mudur tarihi bir gerçekten hadi onu geçtim bir savaştan esinlenerek çekilecek olan filmin gelecek nesillere verdiği mesaj. Sırf bu yüzden Dunkirk gibi filmlerin başarılı olması önemli... )
* Sinemada ikinci dünya savaşı travması demek "Yahudi Soykırımı" demek değildir.
İkinci dünya savaşında Japonlar Çin'de - Endonezya'da katliamlar yapmıştır.
Romanya'da Yugoslavya'da milyonlarca çingene de soykırıma uğramıştır.
Hatta Yugoslavya Nazileri bahane ederek ilk defa Boşnakların öldürülmeleri de gerçekleşmiştir.
Hatta Yugoslavya Nazileri bahane ederek ilk defa Boşnakların öldürülmeleri de gerçekleşmiştir.
Dunkirk, ikinci dünya savaşının çok daha fazla travmalarının olduğunun önünü açacak bir başyapıttır.
* Dunkirk, savaşa dair korkuları psikolojik detaylarına kadar indirgeyerek anlatmıştır:
Yükseklik korkusu - Kapalı yerde kalma korkusu - Terk edilme korkusu - Sakat kalma korkusu -
(spoiler)
Ülkesinin savaş kaybettiği bir yerden ülkesine döndüğünde hissettiği toplumsal baskının korkusu...
Bunu anlatabileceği en iyi tarihi plato'yu kullanmış Nolan...
İngilizlerin Almanların kıskacından 400 bin askerinin "topukladıkları" meşhur Dunkirk Tahliyesinin Platosunu...
* Filmin teknik olarak farklılığı - üstünlüğü veya değeri:
Film Hava - Deniz - Kumsal üçlemesinde farklı zaman akışları ile anlatılmış ve yer yer birbiri ile kesişmeleri farklı zamanlarda gösterilmiş. Sinema'da paralel anlatım seyirciyi yormayan en etkili kurgu şekli olduğu keşfedildiğinden beri kullanılmakta. Sanatçı "mertebesine ulaşmış" iyi yönetmenler paralel kurguyu bilip bununla seyirciyi farklı zamanlara götürerek şaşırtmayı çok severler. Örneğin, bir otel odasının içi ve polislerin bu odaya basmaya gitmesi paralel kurgulanmış varsayalım. Otel odası ve polisler paralel kurguda ayrı ayrı gösterilmektedir. Polisler otel odasının kapısını kırarlar ve seyirci dumura uğrar... (müziğin de etkisiyle elbet) Çünkü, kırdıkları kapının farklı zamanda ya da farklı bir yerde olduğunu göstermiştir bize yönetmen...
Bu filmde çok farklı bir şey yapılmış. Yönetmen bu cesurca kurgusunun anlaşılamayacağı korkusundan farklı mekanlarda farklı uzunlukta zaman geçişinin olacağını filmin başında özellikle belirtiyor. Nolan'dan bunu beklemezdim aslında. Genede paralel kurgunun farklı zaman dilimlerinde ilerlemesi ve çok farklı zamanlarda kesişmesi Nolan'ın ustalığını ispatladığı bir yöntem olduğu açık. Buna en yakın örnek film Pulp Fiction olabilir.
Bu filmde çok farklı bir şey yapılmış. Yönetmen bu cesurca kurgusunun anlaşılamayacağı korkusundan farklı mekanlarda farklı uzunlukta zaman geçişinin olacağını filmin başında özellikle belirtiyor. Nolan'dan bunu beklemezdim aslında. Genede paralel kurgunun farklı zaman dilimlerinde ilerlemesi ve çok farklı zamanlarda kesişmesi Nolan'ın ustalığını ispatladığı bir yöntem olduğu açık. Buna en yakın örnek film Pulp Fiction olabilir.
Sinema ezelden beri iki kulvardan ilerlemiştir. Yer yer birbirinin içine geçse de bazen keskin çizgilerle ayrışırlar:
1 - Size bir hayali sunan filmler
2 - Gerçekleri tokat gibi suratımıza vuran filmler
Size hayal satan filmler ile gerçekleri anlatan filmlerin konuları örneğin bilimkurgu'da yapmak çok az kişinin aklına gelmiştir. Halbuki ilk bilimkurgu "Ay'a yolculuk" temelinde böyle değil midir: BKNZ
Contact gibi bir kaç film bu konuda baş yapıt olmasıyla birlikte gerçekçi bilim kurgu kendine tekrar yer bulmaya başlar. Marsı, Yerçekimi, Her, Moon gibi realistik bilim kurgular çekilmesi konusunda avangart bir yapım olmayı başarmıştır Contact... Dunkirk'te gerçekçi tarihi filmlerin avangart yapımı olması gerçekçisinemaseverler için umut olmuştur.
Savaş filmleride de bu kural geçerli. Tarih her zaman avcıyı öveceğinden savaş filmlerinin hepsi hayal satar. Hamaset olmadan olması mümkün değildir. Kendi halkına tarihi olayları gerçekçi vermek yerine mutlak zaferler olduğunu empoze etmek ve insanüstü hoşgörülerle elde edildiğini göstermek ister TOTALİTER REJİMLER. İzleyicinin ceddi ile özdeşleşmesi yani oyuncularla duygusal bağ kurulması beklenir. Bunun tersini yapmaya çalışmak yürek ister... Eleştirmenler bunu başarabilen sanat eserlerine (ki diğerlerinin yüzde doksan dokuzu falan çöptür) "Savaş Karşıtı Filmler" diyerek yücelttiler.
Hamasetten uzaklaşan filmlerde bu kategoriye almak mümkün: Örneğin: The Thin Red Line (İnce Kırmızı Hat) imdb76 Amerkancık Hollywood savaş filmleri çizgisinin dışına çıkanlardan. Bir başkası, Vietnam'da Amerikan askerlerin nasıl köy baskınlarında kadınlara tecavüz ettiği gibi konuları olan filmler saman alevi gibi bile parlamadan hasır altına itildi...
Çünkü tecavüz konusunda Japonlar epey bir sıradan geçirdikleri için uzak doğuyu ABD kendi askerini bu kadar aşağılanmasını istememeye başladı. Üstelik İkinci dünya savaşının en büyük travmalarından biri Rusların intikam için Doğu Almanya'daki alman kadınların neredeyse tümüne tecavüz etmeleriydi (2 milyon alman kadına tecavüz edildiği düşünüyor)
Çünkü tecavüz konusunda Japonlar epey bir sıradan geçirdikleri için uzak doğuyu ABD kendi askerini bu kadar aşağılanmasını istememeye başladı. Üstelik İkinci dünya savaşının en büyük travmalarından biri Rusların intikam için Doğu Almanya'daki alman kadınların neredeyse tümüne tecavüz etmeleriydi (2 milyon alman kadına tecavüz edildiği düşünüyor)
Savaşın acımasız yanını devasal bütçelerle çekerek insanlığa anlatma babında en önemli eser tabi ki Er Ryan'ı Kurtarmak imdb:86 filmidir. Bu baş yapıtın giriş sahnesi öylesine kanlı öylesine inandırıcıdır ki insanın izlerken kanı donar... Aradan 2000 yıl geçmesine rağmen gene Almanların kanlarının akıtıldığı Gladyatör filminde de giriş sahnesi olabildiğince kanlı ve vahşidir. Bu iki filmde gerçekçi olmak ister ama içinde çok ciddi bir dram gömülüdür - aile vardır - eve dönememek vardır... Üzülen bir anne - kahrolan bir baba vardır...
Gerçekleri tokat gibi vuran savaş filmlerine eleştirmenler "savaş karşıtı" filmler demeye başladılar demiştim. Yavaş yavaş asker de bir insan - düşman da bir insan filmleri çekilmeye başladı. Aradan bir iki nesil geçmişti ve dünya iletişim çağına girerek git gide küçülmeye başlamıştı:
Bir Savaş Karşıtı Film Olan Dunkirk öncesi savaş karşıtı filmlere bir göz atalım:
Paths Or Glory BKNZ Kubrick gibi bir ustanın, savaşa bakışı tabi ki duygusallıktan arındırılmış şekilde olacaktı. Kubrick'in bu filmi avrupa'da pek çok ülkede gösterimi yasaklanmıştır. Neden mi? Sırf ordu karşıtı bir film olduğu için. Özellikle fransızlar da kendi orduları aşağılandığı bu filmi uzun yıllar ülkelerinde gösterime sokmamıştır.
Das Boot BKNZ gerçekçi savaş filmi diyebileceğimiz bu filmde alman askerleri düşman olmasına rağmen tanker yangınında denize düşen askerlerin yanmasını izlerler ve kendileri de asker olduğu için ağlarlar. Dunkirk filminde de bunun karşı sahnesini görürüz.
Bazen esaretin ne kadar büyük bir acı olduğunu vermek gerekir:
Kafkas Mahkumu - Mandariinid BKNZ
Bazen de savaş karşıtlığını anlatmak için savaşla - asker mantığı ile dalga geçmek gerekiyor.
Şarlo Diktatör
Ördek Çorbası (Askeri dikta komedileri) BKNZ
Keçileri Kaçıran Adamlar BKNZ
Hayat Güzeldir - Akdeniz - Welcome to Donkmagol - Tarafsız Bölge...
Tüm bunlar savaş karşıtı filmler olsa da belge niteliği taşımayan bir veya bir kaç oyuncusuna özdeşleşme yaparak duygusal bağ kurarak silahın - çatışmanın - esir düşmenin zulmünü hissettiğimiz baş yapıtlar.. Dalga geçilen askerler diktatörler de keza içimizdeki o kötü kişilere duyduğumuz öfkeyi kahkahaya dönüştürmesi ile bizi rahatmış GERÇEKLERİ görmemizi asla sağlamıştır. Çünkü onların çoğu birer hayal ürünüdür. Kurgudur.
Ama ikinci dünya savaşı tüm gerçekleri ve çıplaklığı ile anlatılmasını hak eden büyük bir dünya travması. O günden beri taşlar yavaş yavaş yerine oturuyor ve belki de o günden beri daha huzurlu bir dünya da yaşamamızı sağlıyor o savaşı yaşayanların görenlerin olması. O yüzden savaşın acımasızlığını göstermek dünya huzuru içinde çok önemli...
Dunkirk sinema tarihinin peyazperdeye hayal sunan filmlerden en çok uzaklaşıp, gerçekçi savaş filmine en çok yaklaşan film olmuştur. Gerçekçi sinema'yı "dul kadınınn buhranları arasında sıkıştırmış" Fransız Sinemasının elinden birilerinin alması gerekiyordu. Gerçekçi sinema Bilim Kurgu'da da Savaş'ta da hatta fantastik sinemada bile kendine yol bulmalıydı. İşte Nolan bu konuda çok güzel bir kapı açmış bu filmi ile. BELGE gibi film çekmiştir...
Üstelik sinema tarihinin en iyi savaş karşıtı filmleri arasında da en üst sıralardaki yerini almayı başaracağı açıktır..
Film hakkında en önemli çalışmam 9gag'a gönderdiğim çalışma oldu. Tom Hardy'nin bu ağzını kullanamadığı üçüncü filmi bu... Bakalım Tom Hardy'nin gözleri bu sefer oscar'ı alabilecek mi?
Filmin çok az diyaloglarından birisi çok acı bir gerçek üzerine:
(korsancılara müjde filmin altyazısını aramaya hiç gerek yok baştan söyliyeyim)
- Neden daha fazla tahliye gemisi gelmiyor?
- Çünkü Britanya onları bir sonraki savaşa saklıyor...
İkinci dünya savaşının elbette bir kazananı yok.
Almanya ve Japonya yenilmiş, Japonya kafasına 3 tane nükleer bomba yemiş;
(Ey üçüncüsü hangisi diyenler - bakınız: Nazım Hikmet'in Japon Balıkçısı Şiiri)
Çin Manjurya bölgesi işgal olmuş ve Nanjing'te milyonlar katledilmiş kadınlar hayat kadını yapılmış.
Çin'in bu savaşta 20 milyon insanı ölmüş...
Rusya asıl Almanları yenen ordu olmasına rağmen 27 milyon insanını kaybetmiş...
Almanya: 8 milyon
Polonya: 6 milyon
Endonezya: 4 milyon
Japonya: 3 milyon
Hindistan: 1.5 milyon
Yugoslavya: 1 milyon
Hindiçini: 1 milyon
Fransa - İngiltere'de yarım milyon insan hayatını kaybetmiştir.
Amerika 300 bin ile bu savaşın neredeyse mutlak galibi gibi durmaktadır.
2. Dünya savaşı öncesi dünyanın en büyük gücü İngilteredir. İngiltere 2. Dünya savaşında Hindistan'ı hiç bir şekilde vermek istemez ve milyonlarca Hintlinin bağımsızlık mücadelesinde büyük kayıplar vermesine neden olurlar.
Japonya ikinci dünya savaşında en büyük zaferini İngilizlere karşı kazanmıştır. 1942 başındaki en büyük zaferi, İngiltere’ye ait stratejik önemdeki Singapur deniz üssünü ele geçirmesidir. Japonlar, “Doğu’nun Cebelitarık’ı” olarak bilinen Singapur’da 80,000 kişiyi esir alır. Öyle ki, Churchill Singapur’un düşmesini İngiliz tarihinin en büyük askeri felaketi olarak tanımlar.
İngilizlerin Dunkirk hezimeti ve savaş korkusu ABD ile savaş anlaşması için üç kere buluşmada masaya yatırılan yeni dünya düzenini kabul etmelerine neden olur.
İngiltere'nin başına gelecek olan Churchill sonrası başkanlarının komünist olmasında da bunun etkisi büyüktür. Maalesef Roosevelt'in üç dönem başkan yardımcısı ki Roosevelt son döneminde ona tekrar başkan olmasının da önünü açan Henry A. Wallace da sol görüşlü olduğu için başkan olsaydı Amerika bu kadar patajonik saldırmazdı diye düşünüyorum. Lakin Marshall yardımları sayesinde ikinci dünya savaşından sonra dünya para birimini dolar yapmayı başaran ABD ingiltere'den boşalan tahta çok rahat kurulacaktır.
Film İngilizlerin dünya liderliğinin devrilişinin en büyük travmasını anlatmaktadır.
Bizim Sarıkamış filmini çekmemiz gibi dememin sebebi de budur.
Nolan gene de İngilizlerin gönlünü almış yer yer Churchill'in - Alman savaş uçaklarını gerçekten püskürterek çok daha az kayıp vermelerini sağlayan İngiliz pilotlarının ve İngiliz Subayların övgüye Mazhar olmalarını sağlamıştır. Kendisi bir İngiliz olarak İngilizlerin çok da tepkisini almak istememiş belli ki...
Bu kısımları beni çok rahatsız etti. İkinci dünya savaşının bence en büyük ayıbı:
Ne yahudi katliamı
Ne nükleer bomba atılması
Ne açıklıktan ölen on milyonlarca rus
Ne Japonların Çin'de bir şehir dolusu erkeği öldürüp kadınlarını hayat kadını yapması
Ne Rusların 2 milyon alman kadınına tecavüz etmesi...
Tüm anlaşmalar bitip savaş tamamen sonlandırılmasına rağmen İngilizlerin gidip DRESDEN'i sırf intikam için bombalasıdır...
İşte böylesine bir başyapıtta Nolan'ın yaptığı hamaset kısımlarını (filmin tek kusuru olarak gördüğüm) ancak bu bombardımanın da gerçekçi filmini çekerse af edebilirim.
Çünkü bu film göstermiştir ki, Hitler zırhlı birlikleri şehre sokmayarak sahile sıkışmış 400 bin askeri öldürmemiştir.
Konu ile ilintili dip not:
Atom bombasına çok yaklaşmasına rağmen, Hitler'in bilim adamı Hitler'e atom bombası oyuncağını vermemiş gene de Nurmberg'te yargılamıştır. Mahkeme'de kendisinin bilerek yapmadığı nükleer bombayı meslektaşları Amerika'da yaptıkları serzenişinde de bulunmuştur.
Film: İkinci Dünya Savaşı Belgeseli Manyaklarına (benim gibi) kesinlikle tavsiye edilir.
Düşük ritimli bir film olması ve hiç bir oyuncu ile duygusal bağ kurulamadığından hatta hikaye örgüsü çok zayıf olduğundan klasik sinema izleyicisinin beğenmeyeceğini düşünüyorum.
Bizden Arak:
- Filme dair iyi bir mizahi tespit -
Filmin bütünü askerin umutsuzluğu anlatmaktadır.
Filmin başında ise askerin mutsuzluğuna dair bir olay ile start alınmıştır.
Eksi sözlük'te bunu çok güzel yakalamış bir suser...
Asker montla sıçmaya çalışır... Bu sahnede yönetmen Umut Sarıkaya'nın mutsuzluk karikatürlerine atıfta bulunmuş ve göz kırmıştır.
* Savaş filmi deyince aklına saçma sapan Amerikan kahramanlık filmleri gelenleri üzmüş olabilir bu film. Halbuki savaşın gerçek yüzünü göstermeyi başarmış nadir başyapıtlardan. Sakin ve ıssız bir sokakta yürürken birden götünü kurtarmak zorunda olmayı çok iyi anlatmış.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder