the ides of march



the ides of march 2011
imdb:74

yılın politik gerilim filmi.

--- spoiler ---

tv spikeri: siz ölüm cezasına karşınız?
başkan adayı: evet...
sp: peki birisi sizin karınızı öldürse?
ba: o adamı bulur ve bir şekilde öldürürüm...
sp: yani siz birine ölüm cezası verebiliyorsunuz
ba: hayır, cezasını seve seve çekeceğim bir suç işlemiş oluyorum.
sp: o zaman toplumun bunu yapmasına neden izin vermiyorsunuz?
ba: çünkü toplum bireyden daha iyi olmak zorundadır.

--- spoiler ---

amerikanın çok iyi iki karakter oyuncusunu bir arada görünce
paul giamatti
philip seymour hoffman
en az heat'teki al pacino, robert de niro buluşması kadar heyecan duyduğum film oldu aynı zamanda....

--- spoiler ---

daha önce ingilizcesi yazılsa da ben türkçesini hatırlatmak istiyorum,
bu filmdeki klişe tema ile ilgili güzel bir öfke mizahı monoloğu:

"çünkü siyasetin tek kuralını çiğnedin. başkan olmak istiyorsan, bir savaş başlatabilir; yalan söyleyebilir; hile yapabilir; ülkeyi iflasa sürükleyebilirsin...
lakin, bi stajyer beceremezsin. bunu yanına bırakmazlar."

--- spoiler ---

Filmlerde Anlatılan Fıkralar

Good Will Hunting - Can Dostum 1997
imdb:79 (25 000 25 000 25 000)
I Geçen uçağa bindiğimden pilot seferle ilgili anonsunu yaptıktan sonra mikrofonu kapatmayı unuttu ve ikinci pilota şöyle dediğini duyduk: 'Dostum şu an canım iki şeyi çok istiyor... Bir iyi bir oral seks; ikincisi güzel bir kahve...' Bunu duyan hostes hışımla yanımızdan geçiyordu ki ona: ' hey kahve götürmeyi de unutma' dedim... he he he...
- Sen hiç uçağa bindin mi?
- Hayır ama bu bir fıkra... Birinci tekil şahıstan anlatmak daha havalı oluyor.


II
Bakalım bu fıkrayı hatırlayacak mısın? Yaşlı bir çift var, Mary ve Paddy. Bi gün hadi diyelim 50. evlilik yıl dönümlerinde uyanıyorlar. mary, paddy'ye sevgiyle bakarak şöyle diyor " canım paddy'cim, çok yakışıklısın, seni seviyorum. sana küçük bir hediye vermek istiyorum. dile benden ne dilersen yerine getireceğim." paddy'de çekinerek "mary canım bu çok güzel bir teklif. valla bu geçtiğimiz 50 senede özlediğim bişi vardır. eee.. seyy... bana saksofon çekmeni isterdim." mary de "tamam" diyerek takma dişlerini bardağin içine koymuş ve saksafona baslamiş. bir süre sonra paddy " ah ahhh, canımmmm, iste benim özledigim şey buydu. muhteşemdi muhteşemmdi. Güzel mary'im seni seviyorum. Senin icin yapabileceğim bişi var mı?" diye sorar. Mary gozlerini kaldırarak şöyle der (ağzına aldığı birayı döke saça) " öp bizi...






Chinatown- Çin Mahallesi (1974)
imdb:85 beyazperde:85
Jack Nicholson berberde duyduğu fıkrayı heyecanlı bir şekilde dedektiflik bürosunda anlatmaktadır... Fıkrayı yeni müşterisi Faye Dunaway de duyunca biraz bozulur:

Adamın biri karısını becermekten bıkmıştır. Dert yandığı arkadaşının bir önerisi vardır:
' Neden Çinliler gibi yapmıyorsun? Çinli önce biraz becerir sonra durur. Gidip biraz konfüçyüs okur ve geri gelir. Biraz daha becerir, tekrar durur ve biraz daha becerir. Sonra dışarıya çıkıp ayı ya da ona benzer bir şeyi seyreder. Bütün bunlar işi biraz daha heyecanlı hale getirir'
Adam evine gider ve kendi karısını becermeye başlar. Biraz sonra durur ve dışarıya çıkıp life okumaya başlar. Sonra tekrar içeriye girer ve onu tekrar becermeye başlar. Ayı seyretmek için dışarıya çıkar. Geri geldiğinde karısı ona bakar ve 'Senin neyin var? Bir çinli gibi sevişiyorsun'









Annie Hall (1977)
imdb82 1977
(20 000 20 000 15 000)
z920080150
Top250/138

'Groucho Marx'ın çok komik bir lafı vardır, Beni kabul edecek bir kulübe niye üye olayım ki!.. İşte kadınlarla olan ilişkim buna benziyor... Beni sevebilecek bir kadınla neden birlikte olayım ki...' şeklinde konuşarak başlıyor ve bir fıkra ile bitiriyor Woody Allen 'Annie Hall' filmini:

Sonra geç oldu. İkimiz de gitmeliydik. Ama Annie'yi görmek gene de iyiydi. Onun ne kadar harika bir kız olduğunu düşündüm. Onu tanımanın ne kadar güzel olduğunu. Ve aklıma o fıkra geldi. Hani adam ruh doktoruna gider ve 'Doktor kardeşim fıttırdı' der, 'kendini tavuk sanıyor'. Doktor da 'Eee! Getirseydiniz ya, tedavi ederdim' deyince, adam 'şey' der. 'iyi ama doktor sabahları onun sayesinde taze yumurta yiyoruz'. Galiba ben de insan ilişkileri üzerine aynı şeyleri hissediyorum. Çok akıldışı, mantıksız, hatta saçma olduklarını bilseniz de sürdürmeye çalışıyorsunuz. Çünkü hepimizin taze yumurtaya ihtiyacı var'


Filmde bir fıkra daha var. Woody Allen iyi bir mizahçı. Eminim fıkradan hoşanmıyordur. Ama fıkraları güzel bir yorum katarak anlatmanın zeka dolu bir davranış olduğunu keşfetmiş:
‘‘Eski bir fıkra vardır, bilirsiniz. iki yaşlı kadın dağ başında bir lokantada yemek yemektedirler.
biri, ‘Lanet olsun, yemekler ne kadar da berbat’ der, ‘Evet’ der diğeri, ‘Üstelik ne kadar da az.’
yani, bu benim yaşam hakkındaki düşüncemin kısa bir özetidir.
Hayat yalnızlık, sefillik, acılar ve mutsuzluklarla doludur ama keşke bu kadar kısa olmasından YAKINIRIZ..." 




Desperado

Adamın biri bara girer ve 'Barmen, 300 dolara bahse girerim ki bir damlasını bile dışarı akıtmadan şu karşıdaki bardağa işeyebilirim' der. Adamla bardak arasında rahat 3 metre vardır. Barmen şöyle der: 'Burda durup oraya işeyebileceğini ve tek bir damlanın bile dışarıya gitmeyeceğine bahse mi girmek istiyorsun?'
'Evet' der adam. Barmen de kabul eder. Adam şeyini çıkarır ve düşünmeye başlar. Bardağı düşünür, şeyini düşünür sonra zıvanadan çıkar. Bara işer, sandalyelere işer, yere işer, telefona işer hatta barmenin üstüne işer. Bardak hariç lanet olasıca her yere işer. Barmen gülmekten kırılır. 'Seni Salak' der, 'Bana 300 papel borçlusun'...
Adam birkaç bilardo oynayan adamın yanına gider. Onlarla konuşur geri gelir ve barmene 300$ verir. Barmen: 'Neden bu kadar mutlusun? Biraz önce 300$ kaybettin' der.
Adam şöyle der: " Şuradaki adamlarla barına, yerlere, telefonuna ve üzerine işeyeceğime ve senin zıvanadan çıkmamakla kalmayıp sevineceğine 500 $'ına bahse girmiştim.'













3 Renk Mavi (1993)
imdb:78 (5000-3500-5000)

Kadın doktora 'sürekli öksürüyorum' demiş...

Doktor ona bir hap vermiş...

Kadın: 'bu hap ne işe yarıyacak' diye sormuş...

Doktor 'bu çok güçlü bir müshil hapı' demiş...

Kadın 'pekii öksürüğümü kesecek mi'
diye sorunca,

doktor:
'hayır ama götünüz yiyorsa şimdi öksürün'










Pulp Fiction (1994)
imdb:89 (en falza 10 numara verilen film sanırsam. Bi kere imdb'de 270 bin kişi oy vermiş. 125 bin kişi de 10 tam puan vermiş)



"Üç domates yolda yürürler.
Baba domates, anne domates ve bebek domates.
Bebek domates geride kalmaya başlayınca,
baba domates yanına gider ve onu sıkıştırır:
"Ketçap." der

(catch up ingilizce aynı zamanda yetişmek manasında da kullanılır...

Kelime esprisi var yani)










- eksi den bir katkı - 
marriage story filminde yarım kalmasına sinirlendiğim ve babacan ihtiyar avukatın hevesli anlatışına güldüren bir fıkra paylaşayım:

new york'lu bir iş adamı, roma'ya gidecekti. uçağa binmeden birkaç saat önce saç traşı olmak üzere bir berber dükkanına gitti.

"gerçekten roma'ya mı gideceksiniz?" diye dudak büktü berber. "roma, dünyanın yalnızca en kalabalık kenti değil, ayrıca en pis kentidir de... roma'ya gitmeye karar verebilmesi için insanın çılgın olması gerekir."

berber, roma hakkındaki bu görüşünü açıkladıktan sonra, müşterisine sordu: "hangi havayoluyla gideceksiniz roma'ya?"

ve iş adamının "twa uçağıyla" demesiyle birlikte, bu kez bu havayolu hakkındaki görüşlerini açıkladı: "twa dünyanın en berbat havayoludur. uçakları eskidir, hostesleri çirkindir, pilotları yaşlıdır. üstelik hiçbir zaman zamanında kalkmazlar...

peki, roma'da nerde kalacaksınız?

iş adamı, canının sıkıldığını belli eden bir ifadeyle yanıtladı: "ınternational marriot oteli'nde kalacağım."

berber yine konuşmaya başladı: "roma'nın en kötü otelidir, orası... odaları çok küçüktür, servisi berbattır, üstelik oda fiyatları da çok yüksektir. peki, roma'ya ne yapmaya gidiyorsunuz?"

iş adamı, beraberindeki arkadaşlarıyla vatikan'a gideceklerini ve papa'yı görmek istediklerini söyledi.

"tanrı yardımcınız olsun" diye başladı berber ve sözlerini gülerek sürdürdü. "vatikan dediğiniz yer, bir meydandan başka bir şey değil. avuç içi kadar bu meydanda bir milyondan fazla kişinin arasına karışacaksınız ve taa ileride bir yerlerde papa'yı, bir nokta gibi göreceksiniz. tabii ona da görmek derseniz... tanrı gerçekten yardımcınız olsun, çünkü orada, tanrı'nın yardımına gerçekten gereksinim duyacaksınız..."

aradan bir ay geçtikten sonra aynı iş adamı, yine saç traşı olmak için aynı berber dükkanına geldi. berber, roma gezisinin nasıl geçtiğini sordu. "her şey harikaydı" diye anlatmaya başladı iş adamı.

"fazla bilet satıldığı için kimi yolcular ayakta kalınca twa uçağında bizi, birinci sınıf bölümüne aldılar. uçağımız, tam zamanında kalktı. hostesler, genç ve birer film yıldızı kadar güzeldi. uçuş süresince bize hizmet için sanki yarışa girdiler. pilotlar ise, çakı gibiydiler. otele geldiğimizde ise, karşımızda küçük bir saray yavrusu bulduk. oteli yenilemek için 25 milyon dolarlık yatırım yapmışlar. otel tümüyle doluydu. fakat bizi geri çevirmediler. normal oda fiyatına, kral dairesini açtılar bize."

müşterisinin anlattıklarını dişlerini gıcırdatarak dinleyen berber, sözcüklerinin üstüne basa basa sordu: "fakat vatikan'ı doğru dürüst gezemediniz, hele hele papa'yı doğru dürüst göremediniz, tabii..."

iş adamı, roma gezisinin o bölümünü de anlattı: "vatikan deyince bizim de aklımıza yalnızca bir meydan gelirdi. fakat uzman bir rehber, bize vatikan'ı tüm binalarıyla gezdirmeye başlayınca, vatikan'ı bambaşka özellikleriyle tanıdık... rehberimiz öncülüğünde gezerken bir ara birinin, hafifçe omzuma vurduğunu gördüm.

bu kişi, bir kardinaldi. vatikan'ı ziyaret etmekte olan topluluktan sekiz kişiyi, papa'nın, şahsen kabul etmek istediğini bildirdi. kardinal, bu sekiz kişiden biri olarak beni de davet etti özel bir odaya götürüldük. beş dakika kadar sonra odanın kapısı açıldı, içeri papa girdi ve... bana doğru yürüdü, yanıma geldi, elimi sıktı, sonra da kulağıma eğilerek bana özel bir soru sordu."

berber, çok heyecanlanmıştı. "gerçekten mi?" dedi. "peki size ne dedi, size ne sordu papa?"

new york'lu iş adamı, papa'nın sorusunu aynen nakletti: "bu berbat saç traşını hangi berber yaptı böyle?".


Bizde Çalışanı Sikerler:
Film DAĞ



Doğada demosu:
https://www.59saniye.com/domuzla-carpisan-disi-aslana-hallenen-erkek-aslan/

https://www.59saniye.com/domuzla-carpisan-disi-aslana-hallenen-erkek-aslan/

Sinema - Tiyatro Buluşması 2 (genişletilmiş hali)

Fars Oyunların Sinema Versiyonları:

Komedinin sınıflandırması yaparken hep şu örneği vermişimdir... (kendime münhasır bu örneği bulduğumda çok zevk almıştım)

Bir soytarının soytarı arkadaşlarına Kral hakkında komik bişiler anlatmasına: Hiciv (Satire)
Soytarıların Kralı güldürmek için yaptıklarına: 1Slapstik 2Stupidity (salağı oynamak)
Soytarıların Kralı güldürmek için oynadıkları kalabalık oyunlara: Fars- Vodvil
Soytarının artık kralı güldürememesi ve içini ölüm korkusu sarmasına Traji-komik
Soytarının kralı güldürebilmesine ama güldürdüğü kralın soytarılar kralı olması ironik
Soytarılar kralının soytarının tahtını zorlamasına ve kralın yeni soytarısı olmasına mizahta yeni bir soluk
Eski soytarının artık gündüzleri sokakta halkı güldürdüğünü öğrenen kralın onun kellesini istemesine: Kara Komedi
Ölümünden sonra soytarılarının halk tarafından en sevdiği türütünün tekrar tekrar oynamasına: Kült
Kralın yeni mizah anlayışı olarak çevresindeki burjuvayı dinleyip onların esprilerine gülmesine: Humor (Entellektüel Mizah)
Halkın yavaş yavaş kendi mizahını geliştirip, soytarının ruhunu çağırarak kralı öldürtmesine (politik mizah) denir...
bu bööle sürüp gider...

FARS
Fars için Peyami Sefa komediye biraz spor giydirmek olduğunu söylemiş...
Fars sıradan insanların düştüğü tuhaf durumları anlattığı için Fars oyunculuğu abartısız yani doğal ve gerçekçi olmalıdır... Eğer oyunculardan herhangi biri palyaçoluk etmeye kalkışırsa (slapstik- Stupidity) fars'ın dengesini bozar...

Sinema ya Broadway komedilerini ya da Fransız Vodvillerini çoğunlukla beyazperdeye taşımıştır...

Vodvil bir fransız komedi türüdür... Val De Vire bölgesinden ismini alır... Akrobasi içeren monologların, parodilerin bulunduğu müzikli eğlenceli oyunlara denir... Bizim Orta Oyununa bu bağlamda benzemektedir... Lakin daha sonra modern fransız oyun yazarlarının komedilerine bu ismi vermesiyle farklı bir fars türüne adını vermiş olur... Yanlaş Anlama, hızlı açılıp kapanan kapılar, beklenmedik sırada giren umulmadık kişiler, ortada konuşan hizmetçiler bu türün vazgeçilmez unsurlarıdır... Ve mutlaka mutlu sonla biter... Friends'in 9. sezonunun 1. ve 2. bölümleri ve Two and a Half Man'in bi bölümü inanılmaz bi şekilde vodvil havası estirilmiştir...
Arap Saçı
Kaç Baba Kaç
Bizde ise Lüküs Hayat
Bu türün en beğenilen örneklerindendir...


Fars Oyunların Sinema Versiyonları:

BROADWAY KOMEDiLERi ve GARY GRANT

Sinema'nın daha fazla insanı kucaklaması ve daha kalıcı olması en çok tiyatroyu ciddi bir şekilde sarstı... O ana kadar aktör ve aktris olmak isteyenler NEwYork Broadway'a giderken birden çark tornistan etti ve su Amerikanın en doğusundan Broadway'den Hollywood'a kaydı... Dağdan gelenlerin bir süre sonra işi bağdakileri sömürmek olacaktı ve Broadway komedilerine saldırmaya başladılar... Tabi burada muhabbete Gary Grant giriyor... En iyi broadway komedilerinin sinemadaki yüzü olarak...



His Firl Friday imdb:81
(5000 3500 3500) 1940
Top 250
10001 film





The Philadelphia Story
imdb:81 1940
(7500 5000 5000)
Top 218
1001 film







The Awfull Truth imdb:80 (1500 1000 1500)






Holiday imdb:78 (1000 1000 1000)






Arsenic AndOld Lace
(1944)


imdb: 80 (5000- 5000 - 5000)
z705080050

* Şehir Tiyatrolarında Ahududu adında, Cem Davran ve Suna Pekuysal'ın performansıyla izlediğim oyunun yıllar önce Frank Capra baba tarafından çekilen efsane filmi...
Oyun: Joseph Kesselring
Cary Grant
İki yaşlı halasının, insanları yaşlılıktan ve yanlızlıktan kurtarmak için evlerine davet edip öldürdüklerini öğrenince bir anda kendini bi sürü cinayet zincirinin ortasında bulan bir adamın vodvili diyebiliriz...
ytb1
ytb2
ytb3




Play It Again, Sam (1972)
imdb:75 (1000 1000 2000)
z901075020
Woody Allen Fars'ı
Filminden çok kitabını hatırlıyorum... Filminde var mı bilmiyorum ama "kafanda parfüm şişesi mi kırdın" esprisini günlük hayatımda çok sık kullanırım... Kusura bakma Woody baba, telif melif de ödemedik şu ana kadar...

Film Annie Hall (1977)'a bir ön hazırlık gibidir... Bogart hayranı bir tipi canlandırdığından bir Casablanca hicvi diyebiliriz... O filmde böyle bir sözün geçmediğini bilenler Woody'nin bu repliği Casablanca'dan diil Marx Kardeşlerin "a night in casablanca" filminden şeettirdiğini iddia ederler... Woody'nin de ne kadar Marx Kardeşlere hayran olduğunu biliriz... Annie Hall filmi Groucho Marx 'ın şu meşhur sözüyle start alır: " Beni kabul edecek bir kulübe niye üye oliim ki..."... Daha sonra Annie Hall'da oynayacakları Diane Keaton ile de ilk filmleri...
Bogart akıl hocası olunca Woody Allen birden pısırık, nevrotik bir tipten karizmatik, cool, hazır cevap birine dönüşür...
Melinda and Melinda (2004) ise filmin dişi versiyonu gibidir


Filmden:
Gönderme: Vittorio De Sica nın Bisiklet hırsızları afişini gördükten sonrasındaki kafasında canlandırdığı sahne...
Filmden hoş replikler:
Woody Allen'ın Tablo önü replikleri:
* Julia Robertla vardı bi tane...
Resim hakkında destan ezberleyip gidiyor...
Bir de sanat eğitimi görüyorlardı
Small Time Crooks (2000) deki sahne muhteşem
Sanat tarihçisi rehperleri bu iki tablo arasındaki fark ne diye soruyor
Woody: Çerçeveleri mi diyor...

Filmin en komik buluşma sahnesi:
Play it Again, Sam'deki tablo önü sahnesi
Woody Allen Resim sergisinde gördüğü kıza gidip resim hakkında ne düşündüğünü sorar, kız varoluşun saçmalığından girip,hayatın boşluğundan çıkar...
Woody Allen (uzun uzun kızı dinledikten sonra): Cumartesi ne yapacaksın?
Kız: İntihar edeceğim.
Woody Allen (umutsuzca) Ya cuma günü?

İkinci Buluşma da çok komik:
Doğru hamle yapıcağım zamanı nasıl ıskalamış olabiliri ki!

- Yağmuru severim çünkü hayat kaldırımdaki anıları siler...

- Karım sevişirken kanal değiştiriyordu, acaba gerçekten orgazm oldu mu? Yoksa taklit mi yapıyordu?

Woody Allan: Sence kızı etkilemek için pop müziği mi çalmalıyım yoksa Bartok'un yaylılar için beş numaralı kuartetini mi?
Linda: Pop müzik çalıp Bartok'un plağını görülecek bir yere koysan...
Woody Allan: iyi fikir (Bartok plağını iyice farkedilecek bir yere koyar)

Biz bunu ti'ye alsak Mutlak: "Oynak Bir şeyler Çal Sam" ya da "Bildiin bişii çal Sam" falan derdik!
eksi'de de buna dair güzel bir dialog var:
-...as tiiiime goeesss byyyy...
-ulan sam gene mi çalıyon o şarkıyı...sana kaç kere dedim çalma diye illa kovalım mı seni bunu mu istiyosun...
-ama beyefendi şu köşedeki bayan istedi özel olar...
-sus siterim bayanı da seni de şimdi bayan mı veriyo paranı dingil...
-anlıyorum efendim
-oynak bi şey çal da müşteri neşelensin bak milleti baymışsın...hayret bi şey taverna işletiyoruz burda diyoruz anlatamıyoruz adama be... (days, 04.01.2002 21:00)


A Shot In The Dark (1964)
imdb: 76 (1000-1000-2000)
z901075020
Beyazperde: 80

youtube:
bilardo sahnesi
saatleri ayarlama
sorgulama sahnesi

kapının arkasındaki çığlık atan kadını kurtarmak
yani opera sahnesi

Ve filmin cinayet işlendiği anki çalan o güzel "Shadow of Paris" şarkısı

Peter Sellers
Peter Sellers fars türü oyunların sinema uyarlaması olarak bir de çok ünlü bir yönetmenle çalışmış: Vittorio De Sica (Ladri di biciclette- Bisiklet Hırsızları - Sinemada Realizm akımının başyapıtı)
Filmin Adı: Caccia Alla Volpe imdb:63

Mizah, iki büyük yerde yoğunlaşır birikir (kar toplar diyorum ben buna) ve bir yerde büyük bir fırtına estirir (yani patlar)... Biriktiği yerlerden birincisi: Dümbüllü'nün orta oyuncuları gibi; Haldun Taner'in Devekuşu Kaberesi gibi ya da Oğuz Aral'ın Gırgır'ı gibi mizahın yoğunlaştığı merkezlerden çıkan patlamalar... İkincisi ise ciddi unutulmaz dramaların belirli bir zaman sonra açmaza girip saçmalamasıyla veya acaip baymasıyla oluşan 'ti'leri... Bunu söylediğimde ilk aklıma Cosby geliyor... Böylesine düzgün iyi bir baba portresi birilerini öyle rahatsız etmişki Married With Children ortaya çıkmış... Tam bir Anti-Cosby dizisi diil mi sizce de... Uçak kazaları filmleri o kadar baymış ki sonunda ZAZ ekibi hepimizin gözünden yaş gelinceye kadar güldüren Uçak 1 ve 2 yi çekmişler... Türk drama filmleri o kadar şişirmişki ortalığı Gani Müjde hocasının yazdığı cumartesi sineması eleştirilerini toparlayıp, Arabesk adında bir senaryoyla türk sinema tarihinin en komik filmlerinin yönetmeni, yapımcısı Ertem Eğilmez ile bir başyapıt ortaya çıkarmış...

Meğer unutulmaz Pembe Panter serisinin başlangıcı da Marcel Archard'ın yazdığı L'idiot (Budala) adlı oyununa dayanıyormuş... Bir fransız vodviline yani... Bu oyun o ana kadar yapılan Sherlock Holmes, Agatha Christie hikayelerini hicveder nitelikte... Edgar Allan Poe nun başlattığı 100 yıllık bir polisiye gerilimin yani... Tabii böyle uzun soluklu birikimin hicvi sinema tarihinin en komik serisini ortaya çıkarmaktan kendini alamadı: Pembe Panterler!

A Shot in The Dark, Bu serinin ikinci filmi gibi dursada, Clouseau karakterinin tam olarak oturtulması ve "kafayı yemek üzere şef" tipinin start alması baabında (Clouseau-Charles Dreyfus çatışması) daha bir ilk gibi... Buradaki herkül tipi yerini süper komik Cato Fong gelicek ve seri en komik üçüncü karakterine de kavuşacak...













Clouseau karakterimiz normalde polisiylerde alışık olmadığımız tam tersi bir anlatıyla katili açık edercesine detaylar sıralıyor. Yaveri Herkül'e olay yerindeki bilinenleri sıralıyor:

1) Hizmetçi Maria cinayet silahıyla bulundu
2) Cinayet silahında kan vardı
3) Hizmetçinin parmak izleri silahın üzerindeydi
4) Evdeki diğer herkesin nerede olduğunu kanıtlayan tanığı var.
Bu net manzara karşısında hizmetçinin cinayeti içlemediği ve birini koruduğu teorisinden hiç bir zaman vazgeçmiyor... Her serbest bırakışlarında aynı netlikte delillerle hizmetçi birini daha öldürüyor ve Crouseau gene esas katili bulmak için onu serbest bıraktırıyor... Ve ilerde bizi gülme krizlerine neden olacak Şef Charles Dreyfus teki zihinsel ve fiziksel hasarların temelleri atılıyor...

Çıplaklar Kampı sahnesi filmin en büyük gaglarından...

Filmde Crouseau'nun masum olduğuna inanmasının sebebi Alman Güzel Elke Sommer'ın hizmetçiyi oynaması tabikim...
Elke Sommer Fotoları


Şimdi bu iki "ustalara saygı" bölümü için
okuyan herkesin

ayağa kalkmasını istiyorum : )

Fransız Vodvilleri için seçtiğimiz bir usta
USTALARA SAYGI 1:
FRANCiS VEBER
(Sinemanın iyi bir oyun yazarı)



Dünyada öyle çok falza iyi sanatçı yok... Bunu Francis Veber'le bir kere daha anladım... Nasıl mı? Bir film bakıyorsunuz, bunu yazan ya da yönetenin diğer filmlerine bakıyorsunuz, o da ne? Eeee bu adam benim en sevdiğim filmleri çekmiş yazmış ve ya oynamış diyorsunuz... İşte böyle bir dumuru şimdi bi kere daha yaşıyorum... Uzun bir süredir aradığım bir kaç filmi bi kişide buldum, büyük bir fransız vodvil yazarı Francis Veber'de... Bundan sonra Jean Pierre Jeunet hariç fransız sinemasını sevmiyorum demiciim, Jean Pierre Jeunet ve Francis Veber hariç fransız sinemasını sevmiyorum diciim !

L'Emmerdeur (1973)
imdb:72 (100-50-100)
z801070010


Francis Veber'le benim tanışmam 1973 yapımı süper bir komedi olan L'Emmerdeur'dur... Alttaki fotoğraftan filmi izleyenlerin hemen filmi hatırmaları için rehper olacaktır... Ben resmen komaya girmiştim bu sahnede... Ve filmin sonuna kadar bu sahneye güldüm...
Zeki Alasya ve Metin Akpınar bu filmin bir Türkiye versiyonunu çekmişlerdi... Ben ikisinin de mizahından şüphe ettim... Yani oyuncu ile yazar-yönetmen arasında çok keskin bir çizgi var... Dünyanın en iyi kabare oyuncuları bağlamından Zeki-Metin ilk yüze girebilir... O yetenekte... Espri satmada, mimikte... Gel görki siz mizahın ne olduğunu hiç bilmiyormuşsunuz... Bu film ciddi oyunculukla çok komik olabilecek bişii sizin o anlatmak istediğiniz şeyle dip bir şey olmuş... Yazık! Bir de niye böyle şeylere yelteniyorsunuz ki... Sanatınızı niye hırsızlıkla süslüyorsunuz...

Ben Fransız sinemasını eleştirirken, hep fransız filmlerinin amerikan versiyonlarını görmen vicdanen beni rahatsız etmiştir... Lakin benim gördüklerimin nerdeyse hepsinin Francis Veber'e ait olduğunu keşfetmek biraz olsun beni rahatlattı... Abimiz bu filmi kendi oyunundan sinemaya uyarlamış...

Fransa için:
La Cage Aux Folles - Birds Of a Feather (1978)
imdb:71 (500-500-500)
Hollywood için
The Birdcage (1996)
Kuş Kafesi
imdb:65 (2000- 2000- 5000)
z702065050
beyazperde: 77

Herhalde hollywood için şu aralar "Salaklar Sofrasını" toparlıyordur... Belki de Jim Carry neyin oynar kim bilir:
Le Diner De Cons (1998)
Salaklar Sofrası
imdb:76 (1500-1500-2000)
z701575020
beyazperde: 85





Francis Veber'in Hollywood'a aktarılan filmleri arasında benim en beğendiklerim ise şu ikisi:
Fransız:
La Chevre (1981)
imdb:72 (250-200-350)
Hollywood
Pure Lock (1991)
imdb:49 (150-50-150)
* Kötü şans üzerine harika bir komedi... Aslında bir alacakaranlık kuşağı komedisi diyebiliriz... Şans üzerine alacakaranlık bölümleri var, hatta X Files lardan birinde aşırı şanslı bir adam vardı... Dedim ya bu da komik bir alacakaranlık kuşağı filmi...
*Filmin sonundaki o kara parçası kopması underground'un da finali diil mi... Şimdi de reklamı aynı çekmişler...

Fransız
Les Fugitifs (1986)
imdb:68 (100-50-100)
Hollywood
Three Fugitives (1989)
imdb:55 (200-100-250)
z800255002

Veterinerin bir kanun kaçağına bakması sahnesi en komik bu filmde çekilmiş... Bunamış doktorumuz Nick Nolte'u bir köpek sanar... Bir yemek verme sahnesi var... Akıllara zarar... Ama ben en çok bebek düşürme sahnesine gülmüştüm...

*Fars Komedilerde olmazsa olmaz klişesi: mendilini verirsin- adam sümkürür geri verir - sen de kalsın... (bu filmde var)
* Surata vurmalar, yakasından çekip indirmeler... (fars oyunun etkin öğeleri) ben bu filmde bunları da çok sevmiştim... İncele ve kullan...


Şimdi bu bölümü okuyan herkesin saygı duruşu için
ayağa kalkmasını istiyorum : )

Hollywood Komedileri için seçtiğimiz bir usta
USTALARA SAYGI 2:
Billy Wilder
(sinemaya bir çok i
yi oyunu uyarlamış)

Stalag 17 (1953)
imdb:81 (3500-3500-3500)
z903580035
= Mr Roberts
Stalag 17 içinde suç bulunan Fars- Kara komedi karışımı bir savaş komedisi
Mr Roberts ise Tam bir Savaş Komedisi
= M.A.S.H savaş komedisi baabında
= Dr Strangelove Kara Komedi - Savaş Komedisi Bağlamında
= No Mans Land Savaş Komedisi
= Mediterian Savaş Komedisi



Sabrina (1954)
imdb:77 (2000- 2000 - 3500)
Humphrey Bogart
Audrey Hepburn
içinde La Vie En Rose söylenen filmler muhabbetine daha önce yazmıştık

The Seven Year Itch (1955)
Yaz Bekarı
imdb:72 (1000-1000-2000)
= Gentlemen Prefer Blondes (1953)
imdb:71 (1000-500-1500)
z01070015
Devamı ve benzeri nitelikte Fars bir komedi
Howard Hawks-Marilyn Monroe

One, Two, Three (1961)
imdb:79 (1500-1000-1000)
Batı Berlin’de cola firmasında çalışan bir adam, patronunun kızını bir komünistle evlenmekten vazgeçiremezse, işten kovulacaktır... Siyah-beyaz klasik, görüntüleriyle Oscar’a aday gösterildi.

Irma La Douce (1963)
Sokak Kızı İrma
imdb:73 (500 - 500 - 1000)
Jack Lemmon
Shirley MacLaine
= Aynı kadronun zirve filmi
The Apartment (1960)

The Front Page (1974)
imdb:72 (500-500-500)
Jack Lemmon
Walter Matthau
fda

The Major And The Minor (1942)
imdb:77 (250-250-250)

Biri Agatha Christie olmak üzere iki de polisiye oyunu sinemaya uyarlamış:

Witness For The Prosecution
imdb:82 (3000-3000-3000)
Agatha Christie

Five Graves To Cairo (1943)
imdb:75 (100-100-150)


Bu işi nereden öğrendi almanyada iki tane oyunun filme uyarlamasında
yazar olarak çalıştı... Filmlerinin çoğunun senaryosuna o da el attı...

Scampolo, Ein Kind Der Strabe (1932)
Der Mann, Der Seinen Mörder Sucht (1931)





Daha Önceki Sayfalarımızda Bulunanlar:
Noises Off... (1992)
imdb:69 (1000-500-500)
z01065005

A Funny Thing Happened
on the Way to the Forum (1966)
imdb:69 (500-500-500)

Oscar da Fransız bir vodvile dayanıyormuş
Oscar (1967)
imdb:76 (250-150-200)
Bu fransız komedi yazarlarını anlamak mümkün değil... Ülkede mafya ve kovboy olmamasına rağmen çok iyi kovboy ve ya mafya üzerine eserler çıkarabilmişler...
Oscar (1991)
imdb:51 (1250-500-1000)
çok hırsız bir film... Stalloneyede iyi bir film olarak ancak hırsız bir film yakışabilirdi...
Hadi gönderme diyelim... Ama yakışıyor mu bi de Harold Lloyd'un Safety Last filmindeki o meşhuuur saat kulesinde akrebe tutunmak esprisini çalmak afişte? He aşifte Rambo!
Bu ara Famous Baloon Movies'e de ilk bunu koymuşlar acaip komik:
Famous Baloon Movies Harold Lloyd Safety Last


William Shakespeare kaynaklı Fars Komedilerin Uyarlamaları

The Taming Of The Shrew (1967)
imdb:71 (250-200-350)
Elizabeth Taylor

A Midsummer Night's Dream
1999 versiyon
imdb:63 (750-750 - 1500)
1935 versiyon
imdb:71 (150-100-150)

yazarın notu:
Keşke sinemaya aktarılsaydı... Çevre Tiyatrosunun Işıl Kasapoğlunun yönettiği
12. Gece, sheakspear'in çok iyi bir farce türüne çevrilmiş komedisi...
Semaver Kumpanya 12.Gece (1)
Türüt: Para almak için sürekli düşürülen ve harika sahneye çıkan adam
Türüt2: Şahane bir karete sahnesi

Semaver Kumpanya 12. Gece (2)
Türüt: oyunun başlangıç konuşması... (epik bi tarz getiren anlatıcı)
beni hayran bırakan herkesin iplerde asılı kaldığı bir kaç dakika...

Semaver Kumpanya 12.Gece (3)
Türüt: Büstlerin tepki verdiği harika pozlar...
Oyuncuyu kısıtlayan şeylerden çıkan harikalar... (beyaz yükek kutular içinde)
şekspire: bir sen bir ben bir de bebek eklentisi...

Semaver Kumpanya 12.Gece (4)
Sessiz Sinema'nın oyuna yedirilmesi (kelime unuttum suflör yok)
- Görevimiz Tehlike
- Kıtadan kıtaya atılan convansiyonel...
(tek kelime demesine rağmen çok uzun cümleler söyleyen tip)
Jim Carrynin o meşhur gazında çakmak yakma

Semaver Kumpanya 12.Gece (5)
Musiki ile giriş




Ve Diğerleri:

Animal Crackers (1930)
imdb:76 (1000- 1000- 1000)
Marx Kardeşler- Üç Ahbap Çavuşlar
Groucho Marx, Harpo Marx, Chico Marx, Zeppo Marx


Heaven Can Wait (1978)
Here Comes Mr. Jordan (1941)
adlı filmin yeniden çevrimidi
imdb:68 (500-500-1500)
z00565015
Ölünce yanlışlıkla bir milyonerin bedenine yerleşen bir amerikalı futbol starının komedisi

Bye Bye Birdie (1963)
User Rating: 6.2/10 (1,699 votes)
À gauche en sortant de l'ascenseur (1988)
User Rating: 6.0/10 (343 votes)
Illuminata (1998) ispanyol film
User Rating: 6.0/10 (819 votes)
Hotel Paradiso (1966)
User Rating: 6.0/10 (234 votes)
California Suite (1978)
User Rating: 6.0/10 (1,896 votes)
Any Wednesday (1966)
User Rating: 5.8/10 (223 votes)
These Girls (2005)
User Rating: 5.6/10 (688 votes)


Sinema - Tiyatro Buluşması Dramlar
Yıldız Kenter'in oynadıkları:

Arzu Tranvayı

Harold And Maude (1971)
Director: Hal Ashby
kısacık kitabı ve aslında bence hiç de sıradışı sayılmacak konusu ile muhteşemdir. umutsuzluk hastalığından müzdarip genç adamla, ruhunda hiç susmayan bir müzikle yaşayan sadece bedeni yaşlı bir kadının hikayesidir. zıtlıklar birbirini çeker; ve aşk bazen birbirinin ihtiyaç duyduklarını tamamlayan iki insanın birbirinde huzur bulmasıdır.
Yıldız Kenter - Ziya kürküt
Yıldız Kenter - Mehmet birkiye falan oynamıştır
= Ah mary vah mary de mary'nin n sevdiği filmdir...