Water Diviner - Son Umut



The Water Diviner
Son Umut 2014
imdb81

* Film hakkındaki en büyük hayalkırıklığım filmin sinematografisi çok zayıf oluşu, görüntü yönetmeninin estetik bir kaygı gütmemiş olması, döneme dair çözümlerin çok ucuza mal edilişi.
(bütçeden ve gişe kaygısından kaynaklanıyor olabilir)
Bu filmin üzerine, gene küçük bir sinema seyircisine hitap eden Kitap Hırsızı BKNZ filmini izledim O da dönem filmi ama çok titiz çekilmiş ve sinematografisi çok güçlüydü. Hikayesi Son Umut'tan daha zayıftı, Trajedisi Son Umud'un onda biri bie değildi ama film kesinlikle daha başarılı kotarılmıştı. Russell Crowe'un böylesine ucuza mal edeceğini ummazdım bu filmi.



İstanbul'da da konusu geçen yabancı film.
- Kapalı çarşı çatısında koşuşturma  var mı?. - evet var.
- Tamam o zaman İstanbul'da geçen bir yabancı film diyebiliriz.

= Avustralya'nın Er Ryan'ı Kurtarmak'ı.

* Film'de hepimizi gururlandıran replik
- Mustafa Kemal'e içiyoruz.
- Neye içiyorlar?
- Türkiye'nin geleceğine...

* Filmin kendine göre spritüel şeyleri mevcut. Water Diviner zaten su aramak için kullanılan özellikle kovboy filmlerinde falan çok sık gördüğümüz çatallı sopaların adı. Filmin türkçe adının da Son Umut olması çok acı. Zaten sinema tarihinin TOP250 bilim kurgularından biri olan Children Of  Men filmini de Son Umut adı ile sinemalarda göstermişsin.
Saçma sapan yabancı film adı türkçeleştirmelerinden biri olmuş.

= Oscar Ödüllü sinemacılardan Anzak gözüyde Çanakkale Savaşı filmleri,
Mel Gibson'ın oynadığı Gallipoli

* Filmde Yılmaz Erdoğan - Cem Yılmaz ekürisine bayıldım.
İçki sofrasında, Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz'ı gösterek,
"Bu adamın üç kere hayatını kurtardım, işin garibi üçü de savaş meydanında değildi." Kelamı çok güldürdü beni ve sinemada herkesi.
Bu sahne ve filmin bütününde, Osmanlı askeri gayet mert, esprili, delikanlı anlatılmış. İngilizlerin kuralları tam uygulama disiplini anlatılmış. Yunanlıların Türklerin kötü durumundan yararlanan kaypak ve adi gösterilmiş. İkinci dünya savaşına dair tarafsız bir gözden ilk defa övülmemiz, üstüne para versen gereçkleştiremeyeceğimiz bir propaganda filmi gibi olmuş.
Gallipoli filmi de İngilizlerin bu konuda ne kadar kötü niyetli olduklarını anlatan bir filmdi, Ya da Zorba filmindeki ana karakter, Türkiye'de anadoluda tecavüzlere, çoluk çoçuk ölümlere tanık olmuş ve bu yüzden kafayı sıyırmış bir Yunan'dı. Bunları iyi değerlendirmek gerekir.

* Yılmaz Erdoğan'ın oyunculuğu filmi almış götürmüş. Çok başarılı.



* Tek bir sahne ile savaşın tüm acımasızlığını anlatmış filmdir. Hem de insanın içini burkarak. O Sahne tüm çıplaklığı ile uzun uzun gösterilmeliydi. Sinema tarihinin unutulmazları arasında yer alacak derecede trajikti çünkü.

* Sinema klişesi olarak, Madam Butterfly Sendromunu hiç sevmem. Lakin bizim filmlerimizde de Malkoçoğlu nasıl rum kadınlarını götürüyor, işgal altında Çinli bir kadın nasıl bir İngiliz subaya aşık oluyorsa bu filmde de maalesef aynı klişe kullanılmış, bir osmanlı kadını, bir avusturalyalı adama aşık oluyor. Sinema bundan vaz geçmiyor, kurtlarla dans, kürtlerle dans fark etmiyor, kadın mutlak bizim başroldaki düşmanına sevdalanıyor ne hikmetse. Tiyatro en azından mösyö butterfly ile bunun günahını çıkarmıştı, belki sinemada bunu yanlış anlayıp Crying Game'i çekmişti, neyse bu fimde de bu klişe tema mevcut maalesef.

* Bu filmde bizi ve Atamızı bu kadar övülmesine belki de Atatürk'ün Anzak Annerine yazdığı mektubun etkisi büyüktür:

Bu memleketin topraklarında kanlarını döken ingiliz, fransız, avustralyalı, yeni zelandalı, hintli kahramanlar! Burada, dost bir vatanın toprağındasınız. huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler, mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! gözyaşlarınızı dindiriniz. evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve rahat uyuyacaklardır. Onlar bu topraklarda canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.


Hiç yorum yok: