Battle Of The Sexes

Battle Of The Sexes
imdb69
2017

* Yılın biyografileri arasında.
* Yılın kadın filmi.
* Yılın spor filmleri arasında.








Atatürk Türkiye Cumhuriyetinde kadın haklarına dair çok önemli yasal düzenlemeleri yapmasına rağmen kadınların haklarını bu kadar çabuk teslim etmelerini eleştirenler hep aynı şeyi söylüyorlar:
"Kadınlar kendi haklarını mücadele ederek almadıkları için... Tepeden inme olduğu için... "

Batı'da kadınların haklarını alma mücadelesine dair filmlerden biri Battle Of The Sexes. Başarılı bir kadın tenisçinin kadınların 10'da bir para ödülü verilmesi ile mücadelesi ile başlıyor film.
= Suffragette (Diren!)

Elit bir kesimin tekelinde olan sanat ve spor dalları hakkında öğrendiğim her şey beni şaşırtmıştır. Mesela Bale İtalya'da çıkış hikayesi: Halkın eğlencesi sokak tiyatrolarında yani Commedia Dell'Arte de zengin ve fakiri oyuncular kıyafetlerle anlatamayacak kadar bütçeleri zayıf olduğu için zengin birini parmaklarının ucunda yürümesi ile tasvir ederlermiş. Bale böyle bir zengin hicvinden çıkmış ama elitlerin tekelinde olan bir sanata dönüşmüş.



Tenis'in de kökleri Ortaçağ Fransasına dayanıyor, 1800'lerde İngiliz aristokrasinin oyunu olarak serüvenine devam ediyor. Bir spor olarak Elit , Beyaz zenginlerin etkileri günümüze kadar uzanmış. Hala daha Wimbledon Grand Slam'i sırasında Şampanya içiliyor Çilek ve Pasta yeniyor...

Bu elit zengin kesime ait sporun sporcularında da farklı cinsel tercihler, ufak tefek şımarıklıklar görülmesi muhtemeldi elbet. Dertlerinin her birine bir "Derdini Xkeyim butonu" yerleştirmek gerekir ama biz gene de bu mücadelenin ileride tabana da yayılacağı düşüncesiyle desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Burada bunun en iyi örneğini Steve Carrel canlandırmış. İddia sahneleri sinema tarihinde bir iki defa tekrarlanan Rat Race filmini hatırlatmıştır.

Bobby Riggs kendine zengin bir aile kızı bulmuş ve bohem bir hayata adımını atmıştır. Rolce Royce'una iddiaya girdiği kumar oynadığı ve bundan dolayı eşi ile sık kavga ettiğini öğreniyoruz filmden. Hatta meşhur çıplak fotoğrafı da çektirmiş...


Bu bana istemsiz Şener Şen'in Çıplak Vatandaş filmi afişindeki pozunu hatırlattı.










Ben olsam tabi ki olimpiyatlarda erkeklere rağmen maraton koşan kadının hikayesini anlatırdım.
















Bu ırkçı ve cinsiyetçi sporun ördüğü duvarlara ilk darbeyi vuranlardan biri Billie Jean King. Önce sadece kadınlardan oluşan bir Tenis Turnuvası yapması... Amerika'da şehir şehir gezerek derdini tenis turnuvaları yaparak anlatmış. Olayı sessiz protestolardan birine dönüştürmüş. Ama en önemlisi 3 Grans Slam kazanmış bir erkek tenisçi ile iddiaya girip yenerek tüm dünyaya derdini anlatabilmiş. Film işte bu kadının mücadelesi ve Erkek tenisçinin kumar düşkünü renkli bir sporcu olmasının ışığından faydalanmış. Emma Stone bile bu renkli karakterlerden öyle etkilenmiş ki "La La Land'ın" başarılı olamayacığını düşünerek bu film teklifini de kabul etmiş ve üst üste iki filmde oynamış. 




Kendisi hem kadın tenisçilerin haklarını elde etmede hem de bilinen ilk lezbiyen Tenisçi olması babında diğer kadın tenisçilere örnek olmuş. Şaka bir yana benim bildiğim kendisinin Lezbiyen olduğunu bildiren tenisçi Navratilova'ydı. Prad doğumlu sporcu da Amerika'ya göç ettiğinde Hetereseksüeller konusundaki göçmen bürosunun maddesine takılmış ve 16 yıl cinsel tercihi konusunda sessiz kalmış.

Tenisin Jessy Owens'ı da William's kardeşlerdir. Onlar da tenisteki ırkçılığı bilek gücüyle yıkmışlardır. Bir gün onların da yaşadıklarının filmi çekilir umuduyla.



Ağır Spoiler:

Filmi sonu tahmin edilebilir bir şekilde Bobby Riggs'in yenilgisi ile sonuçlanıyor:
Bobby Riggs: Ben nasıl yenilirim. Ben kadınların kralıyım. Ben bir numarayım. Ben şampiyonum.
Billie Jean King: Dinazorlar tenis oynayamaz Bob... Ondan yenildin... 

Benim için ilk ona girebilecek bir Biyografi değildir.
Biyografileri sevmeme rağmen çok fazla beğendiğimi söyleyemem...
Ama eğlencelik izleneybıl bir film olduğunu düşünüyorum.

Hiç yorum yok: