Frances Ha

Frances Ha 2012
imdb74

* Yılın Kadın Filmi

* Bağımsız Sinemanın güzel bir örneği.

* New York'un Bohem, Hipster ve Orta sınıf sanatçıları ve sanat seveleri arasındaki çatışmalarını iyi vermiş film, espriler Woody Allen tadında, çekimler de keza.

* Siyah beyaz ama olabildiği renkli bir film.

* Bir taşralı, orta sınıf ekonomiye sahip şapşal bir kızın dans ederek, sana baş kendi New York'a tutunma mücadelesi.

= Julie Delpy'nin senaryolarını yazdığı ya da Woody Allen kadın karakterlerinin baş rol olduğu filmlerdeki mizah var filmde.


* Bir dostlık filmi, iki kadın arasındaki dostluğun filmi.
Frances Ha, aynı zamanda taşralı bir kızın büyük şehre tutunma mücadelesinin filmi. Bir hayallerinin peşinden giden insan profili.
Frances Ha, sinema tarihinin en naif, şapşal kızı. Yalan söyliyemesi, söylediğinde kuyruğu kısıp dönmesi, aynı evi paylaştığı erkeklerle sıkı fıkı bir yaşam sürse de bunları seksten ari bir şekilde yapmayı başarabilmesi... Hayallerinin kapasitesinin çok çok üstünde olması...

* Dostluk filmlerinin %90'ı neredeyse erkekler arasındadır. İki kadın arasındaki gidip gelen dostluğu anltan film sayısı gerçekten az. Bu bağlamda bir avangart yapım gözüyle ile de bakılabilir. Bir feminist çıkarması tadındaki kovboy filmi statüsüne de sokulmaya çalışan Thelma and Louise gibi hareketli, punch line bir sonu olan bir film de değil. Film bir tutunma ve dostluk filmi olduğu için olağan, duru ve seyirciyi sıkmayan, şaşırtmayan bir final ile sonlanıyor:

Benim de soyadım uzun olduğu için bu tür şeyler yaşadım, filmin bir güzel esprisi de bu sanırsam:






* Filmin en komik sahnesi, tabi ki yakışıklı bir çocukla yediği yemeğin parasını ödemeye kalkması ve buna parasının yetmemesi, koşarak bankamatikten para çekmeye gitmesi. Tüm bunlar yaşanırken "cool" abimizin soğuk esprilerinin hiç birini anlamaması... 




* Filmin gene en naif sahnelerinden biri, hipster olmayan, daha snopların olduğu bir sofrada ona
yöneltilen sorulara düzgün cevap verememesi. Hayalleri büyük olan Frances Ha daha kiralık daire konusunda sorununu çözemediği zamanlarda, arkadaşı ile yaşadıkları ev yaşantısında geleceklerinden dem vururken "paris'te bir evimiz" olacak der. Filmin sonlarına doğru snopların olduğu bir sofrada ona sorarlar:
- Hiç Paris'e gittin mi?
- Hayır, pek sayılmaz. Yani bir kez. Aslında hayır. Yürüyen merdivenlerle tünellerin olduğu şu müzenin adı neydi?
(Filmin başında da buna benzer bir yalan söylemiş ve beni filme bağlamıştı)
- The Pompidou.
- Evet!
İşte o an sofrada başka biri,  "Altıncı bölgede harika bir evleri var." der,  "Küçük, garsoniyer gibi bir yer." Frances Ha bunun özerine şaşkınlığın gizleyemez ve en gereksiz oradaki bir arkadaşının saçma sapan hikayesini anlatır. En sonunda "Paris'e gitmek istediğini" söyler. Adam' da evinlerinde kalabileceğini söyler. Şapşal Frances böylece iki günlüğüne Paris'e gider.

Şehirlerde kendinizi gösterebilmek, hedeflerinizde ilerleyebilmek gerçekten çok güçtür. Sizin bildiğinizi bilen çok insan vardır, sizin yaptığınızı yapabilen çok insan vardır. İşte Frances tüm iyi niyetine rağmen bu başarısızlığı, en yakın dostunun üstün başarısına paralel yaşar. Aşk konusunda da kafası çok karışıktır.
"biriyle birlikte olduğunda, sen onları seversin ve onlar bunun farkındadır, onlar seni sever ve sen de
bunun farkında olursun ama bu bir parti ve diğer insanlarla konuşursun, gülersin, ışık saçarsın odayı araştırır, diğerlerinin gözlerini yakalarsın ama bu sahiplenici olman ya da kusursuz bir cinsellik
yaşaman için değil senin bu hayattaki kişiliğinle alakalı bir durumdur."

Hiç yorum yok: