GOOD WiLL HUNTiNG-CAN DOSTUM 1997
imdb:83
Filmlerde Anlatılan Fıkralar **
En iyi Diyalog Filmleri
İyi Tirad'a Sahip Filmler
En iyi Dostluk Filmleri
Antizelig tipli karakter: "Savunma mekanizması olarak karşısındakine her konuda karşı olma durumu"
Bence bu film de tıpkı Esaretin Bedeli gibi, yıllandıkça değeri anlaşılacak; şarap gibi filmlerden... Filmin tiradları bir harika... Dialoglar sinema derslerinde okutulacak güzellikte... Daha fazla yorum yazmadan filmin içindeki o güzel kelime örgülerini sunuyorum:
Çok zeki bir varoş gencinin temizik görevlisi olarak çalıştığı harvırtta, matematik profesörünün dikkatini çekmesiyle gelişen olaylar... (Koridordaki soruyu çözdüm ve hayatım değişti) Filmde şu sorunun çözümünü bulması değilde:
"g is the graph
4
/ \
1 - 2 = 3
find
1) the adjacency matrix a
2) the matrix giving the number of 3-step walks
3) the generating function for walks from i->j
4) the generating function for walks from 1->3 "
harvırtta tanıştığı kız arkadaşına 8 abisi olduğuna inandırdıktan sonra, kızın isimlerini söylemesi üzerine yaşanan diyalogta ne kadar zeki olduğunu anlıyoruz bence... Biz onun reel hayatta da ne kadar zeki olduğunu anlamalıyız değil mi?.. İşte bu zekice yazılmış bir diyalog:
Skylar: Kardeşlerin ablan abin falan var mı?
Will: Ben irlandalı bir katoliğim... Sence kaç kardeş olabiliriz?
Skylar: Tamam kaç?
Will: Bunu söylediğimde kesinlikle bana inanmıycaksın.
Skylar: Hadi... 5,7,8... Kaç tane?
Will: Tamı tamına 12 abim var.
Skylar: Yapmaaa!... 12 abin yok.
Will: Yemin ederim... Yemin ederim ki o şanslı 13. erkek kardeşle berabersin.
Skylar: Pekii... Hepsinin ismini biliyor musun?
Will: Sence... Tabi ki, onlar benim abilerim.
Skylar: Tamam söyle?
Will: Marky, Ricky, Danny, Terry, Mikey, Davey, Timmy, Tommy, Joey, Robby, Johnny, and Brian.
Skylar: Bir daha sayabilir misin?
Will: Marky, Ricky, Danny, Terry, Mikey, Davey, Timmy, Tommy, Joey, Robby, Johnny, and Brian.
Skylar: ...veee Willy.
Will: Willy mi? ... he he evet Will...
Bu bana bir kem kem esprisini hatırlattı: Şööle bişiidi...
Fotoğrafta gördüğünüz klise korosundaki 8 kız benim ablalarım... Melahat, sebahat, nebahat, şehrazat, kabahat, baharat, taharat, banat, kanat, inat... eee sıkıldım ... zaten sekizi de geçmiş... Şehadet götürerek hiristiyan olmuşlardı... (Bulabilirsem skenleyip buraya koyucam... çok komikti)
imdb:83
Filmlerde Anlatılan Fıkralar **
En iyi Diyalog Filmleri
İyi Tirad'a Sahip Filmler
En iyi Dostluk Filmleri
Antizelig tipli karakter: "Savunma mekanizması olarak karşısındakine her konuda karşı olma durumu"
Bence bu film de tıpkı Esaretin Bedeli gibi, yıllandıkça değeri anlaşılacak; şarap gibi filmlerden... Filmin tiradları bir harika... Dialoglar sinema derslerinde okutulacak güzellikte... Daha fazla yorum yazmadan filmin içindeki o güzel kelime örgülerini sunuyorum:
Çok zeki bir varoş gencinin temizik görevlisi olarak çalıştığı harvırtta, matematik profesörünün dikkatini çekmesiyle gelişen olaylar... (Koridordaki soruyu çözdüm ve hayatım değişti) Filmde şu sorunun çözümünü bulması değilde:
"g is the graph
4
/ \
1 - 2 = 3
find
1) the adjacency matrix a
2) the matrix giving the number of 3-step walks
3) the generating function for walks from i->j
4) the generating function for walks from 1->3 "
harvırtta tanıştığı kız arkadaşına 8 abisi olduğuna inandırdıktan sonra, kızın isimlerini söylemesi üzerine yaşanan diyalogta ne kadar zeki olduğunu anlıyoruz bence... Biz onun reel hayatta da ne kadar zeki olduğunu anlamalıyız değil mi?.. İşte bu zekice yazılmış bir diyalog:
Skylar: Kardeşlerin ablan abin falan var mı?
Will: Ben irlandalı bir katoliğim... Sence kaç kardeş olabiliriz?
Skylar: Tamam kaç?
Will: Bunu söylediğimde kesinlikle bana inanmıycaksın.
Skylar: Hadi... 5,7,8... Kaç tane?
Will: Tamı tamına 12 abim var.
Skylar: Yapmaaa!... 12 abin yok.
Will: Yemin ederim... Yemin ederim ki o şanslı 13. erkek kardeşle berabersin.
Skylar: Pekii... Hepsinin ismini biliyor musun?
Will: Sence... Tabi ki, onlar benim abilerim.
Skylar: Tamam söyle?
Will: Marky, Ricky, Danny, Terry, Mikey, Davey, Timmy, Tommy, Joey, Robby, Johnny, and Brian.
Skylar: Bir daha sayabilir misin?
Will: Marky, Ricky, Danny, Terry, Mikey, Davey, Timmy, Tommy, Joey, Robby, Johnny, and Brian.
Skylar: ...veee Willy.
Will: Willy mi? ... he he evet Will...
Bu bana bir kem kem esprisini hatırlattı: Şööle bişiidi...
Fotoğrafta gördüğünüz klise korosundaki 8 kız benim ablalarım... Melahat, sebahat, nebahat, şehrazat, kabahat, baharat, taharat, banat, kanat, inat... eee sıkıldım ... zaten sekizi de geçmiş... Şehadet götürerek hiristiyan olmuşlardı... (Bulabilirsem skenleyip buraya koyucam... çok komikti)
Filmin Monogları
Filmin en dost canlısı monoğu:
-Hepimiz senin yerinde olmak için herşeyimizi verirdik... Burada kalman bize hakarettir... Yıllardır her sabah arabayla gelip seni evden alıyorum, gidip bir şeyler içiyoruz, takılıyoruz. Bunca yıldır günümün en güzel bölümü arabadan inip kapına gelene kadar geçen 10 saniye. Şimdi diliyorum ki, bu defa kapını çaldığımda orda olma. Gitmiş ol. Hoşçakal, sonra görüşürüz falan olmadan. Hiçbir şey olmadan.
Sende hiçbirimizde olmayan bir cevher var. Beni boşver, ben hayatım boyunca böyle kalacağım. Bu yüzden, 20 yıl sonra hala burada yaşıyor olursan yemin ederim öldürürüm seni.
Filmin En Güzel Tiradı:
- önceki gün resmim hakkında söylediklerini düşündüm. bütün gece bunu düşündüm. sonra anladım. ondan sonra güzel bir uykuya dalıp, seni hiç düşünmedim. ne anladım biliyor musun?
- hayır.
- sen sadece bir çocuksun. ne konuştuğunu bile bilmiyorsun.
- teşekkür ederim.
- bir şey değil. bostondan hiç çıkmadın.
- hayır.
Sean (yani Psikolog rolündeki Robin Williams: Sana sanat soracak olsam bana okuduğun kitapları satmaya kalkacaksın. Michelangelo hakkında çok şey biliyor musun? çalışmalarını, politik etkilerini, papayla ilişkilerini, cinsel tercihini, bütün çalışmalarını söylersin. ama sistine kilisesi'nin kokusunu söyleyemezsin. çünkü oraya gerçekten gidip o güzel tavana bakmadın. görmedin...
sana kadınları sorsam neleri sevdiğin hakkında bir sürü şey sayarsın. belki bir iki kere yatmışsındır da. ama bir kadının yanında uyanmanın ve mutlu olmanın ne olduğunu söyleyemezsin.
zorlu bir çocuksun.
sana savaşı sorsam Sheakspeare'den bahsedersin, değil mi? "bir kere daha yaklaşıyoruz dostlar." ama hiç savaş görmedin. en yakın dostunun kafası kucağında son nefesini verirken sana nasıl baktığını görmedin.
sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. sana gözleriyle hükmedecek birini görmedin.
tanrının seni cehennemden kurtarması için indirdiği melek olduğunu düşünmedin. onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. bir aşkı sonsuza dek paylaşmayı. her şeye rağmen. kansere rağmen. bir hastane odasında iki ay boyunca elini tutarak sabahlamak ne demek bilmiyorsun. doktorun gözlerine baktığında “ziyaret saatleri” kuralının anlamsız olduğunu görmesi ne demek bilmiyorsun.
gerçek kayıp ne bilmiyorsun. çünkü hiçbir şeyi kendinden daha fazla sevmedin. birini bu kadar sevmeye bile cesaret edememişsindir.
sana bakınca kendine güvenen bir entelektüel görmüyorum. ürkek bir velet görüyorum. ama sen bir dahisin. bunu kimse inkar edemez. kimse senin derinliklerini anlayamaz. sırf bir resmimi gördün diye hakkımda her şeyi bildiğini sanıyorsun. hayatımı yorumladın.
yetimsin değil mi?
sırf oliver twist'i okudum diye hayatının ilk dönemlerinde neler hissettiğini anlayabilir miyim?
bu seni anlatır mı? şahsen umurumda bile değilsin. senden bir şey öğrenemem. sen kim olduğunu anlatmak istemezsen sırf kitap okudum diye seni anlayamam.
anlatırsan ben varım. ama sen istiyor musun?
söyleyebileceklerinden korkuyorsun.
sıra sende şef.
Filmden şahane bir politik Trad:
Will Huntign: Neden ulusal güvenlik için çalışmayayım?
zor bir soru, ama şansımı deneyeyim.
diyelim ki çalışıyorum. biri masama bir şifre koydu. kimsenin çözemediği bir şey. şamsımı deniyorum ve belki de çözüyorum. işimi iyi yaptığım için memnunum. ama belki o şifrede kuzey afrika ya da orta doğu'da asi bir ordunun yeri yazıyordu. yeri öğrenince asilerin saklandığı köyü bombalıyorsunuz. hayatımda hiç görmediğim 1500 kişi ölüyor. politikacılar bölgeyi emniyete almak için asker gönderiyor. çünkü umurlarında değil. ne de olsa onların çocuğu gitmeyecek. sıcak çatışmaya kendileri katılmayacak. kıçına kurşunu yiyecek olan güney mahallesinden bir çocuk olacak. geri geldiğinde, çalıştığı fabrikanın geldiği ülkeye kurulduğunu görecek. kıçına kurşun sıkan adamın işini çaldığını görecek. çünkü o günde 1.5 sente mola vermeden çalışmaya razı. bu arada oraya gitmesinin tek sebebinin ucuza petrol satacak bir hükümeti işbaşına getirmek olduğunu anlayacak. tabii petrol şirketleri yerel fiyatları yükseltmek için uğraşacak. onlar iyi kar edecek ama bunun arkadaşıma faydası olmayacak. değerli zamanlarını petrolü getirmek için harcayacaklar. hatta belki sarhoş bir kaptanla bile anlaşabilirler. martini içip buzdağları arasında slalom yapmayı seven biri. çok geçmeden bir yere çarpıp petrolü dökecek ve kuzey atlantik’te bütün deniz yaşamını yok edecek. arkadaşım işsiz kaldığından benzin alamayacak. iş görüşmelerine yürüyerek gitmek zorunda kalacak. kıçındaki kurşun yüzünden canı çok yanacak. bu arada açlık çekecek, çünkü yiyebileceği tek şey aşevinde ona verecekleri kuzey atlantik'teki balık leşleri olacak. ama benim aklıma daha iyi bir şey geldi. en iyisi arkadaşımı öldürelim gitsin. işini de yeminli düşmanına verelim. benzin fiyatını yükseltelim, köyleri bombalayalım, yavru fokları sopayla dövelim, ve ulusal güvenliğe başkan bile olabilirim.
-Hepimiz senin yerinde olmak için herşeyimizi verirdik... Burada kalman bize hakarettir... Yıllardır her sabah arabayla gelip seni evden alıyorum, gidip bir şeyler içiyoruz, takılıyoruz. Bunca yıldır günümün en güzel bölümü arabadan inip kapına gelene kadar geçen 10 saniye. Şimdi diliyorum ki, bu defa kapını çaldığımda orda olma. Gitmiş ol. Hoşçakal, sonra görüşürüz falan olmadan. Hiçbir şey olmadan.
Sende hiçbirimizde olmayan bir cevher var. Beni boşver, ben hayatım boyunca böyle kalacağım. Bu yüzden, 20 yıl sonra hala burada yaşıyor olursan yemin ederim öldürürüm seni.
Filmin En Güzel Tiradı:
- önceki gün resmim hakkında söylediklerini düşündüm. bütün gece bunu düşündüm. sonra anladım. ondan sonra güzel bir uykuya dalıp, seni hiç düşünmedim. ne anladım biliyor musun?
- hayır.
- sen sadece bir çocuksun. ne konuştuğunu bile bilmiyorsun.
- teşekkür ederim.
- bir şey değil. bostondan hiç çıkmadın.
- hayır.
Sean (yani Psikolog rolündeki Robin Williams: Sana sanat soracak olsam bana okuduğun kitapları satmaya kalkacaksın. Michelangelo hakkında çok şey biliyor musun? çalışmalarını, politik etkilerini, papayla ilişkilerini, cinsel tercihini, bütün çalışmalarını söylersin. ama sistine kilisesi'nin kokusunu söyleyemezsin. çünkü oraya gerçekten gidip o güzel tavana bakmadın. görmedin...
sana kadınları sorsam neleri sevdiğin hakkında bir sürü şey sayarsın. belki bir iki kere yatmışsındır da. ama bir kadının yanında uyanmanın ve mutlu olmanın ne olduğunu söyleyemezsin.
zorlu bir çocuksun.
sana savaşı sorsam Sheakspeare'den bahsedersin, değil mi? "bir kere daha yaklaşıyoruz dostlar." ama hiç savaş görmedin. en yakın dostunun kafası kucağında son nefesini verirken sana nasıl baktığını görmedin.
sana aşkı sorsam sonelerden alıntı yapacaksın. ama bir kadının karşısında hiç tamamen savunmasız kalmadın. sana gözleriyle hükmedecek birini görmedin.
tanrının seni cehennemden kurtarması için indirdiği melek olduğunu düşünmedin. onun meleği olmak nasıl bir şey bunu da bilmiyorsun. bir aşkı sonsuza dek paylaşmayı. her şeye rağmen. kansere rağmen. bir hastane odasında iki ay boyunca elini tutarak sabahlamak ne demek bilmiyorsun. doktorun gözlerine baktığında “ziyaret saatleri” kuralının anlamsız olduğunu görmesi ne demek bilmiyorsun.
gerçek kayıp ne bilmiyorsun. çünkü hiçbir şeyi kendinden daha fazla sevmedin. birini bu kadar sevmeye bile cesaret edememişsindir.
sana bakınca kendine güvenen bir entelektüel görmüyorum. ürkek bir velet görüyorum. ama sen bir dahisin. bunu kimse inkar edemez. kimse senin derinliklerini anlayamaz. sırf bir resmimi gördün diye hakkımda her şeyi bildiğini sanıyorsun. hayatımı yorumladın.
yetimsin değil mi?
sırf oliver twist'i okudum diye hayatının ilk dönemlerinde neler hissettiğini anlayabilir miyim?
bu seni anlatır mı? şahsen umurumda bile değilsin. senden bir şey öğrenemem. sen kim olduğunu anlatmak istemezsen sırf kitap okudum diye seni anlayamam.
anlatırsan ben varım. ama sen istiyor musun?
söyleyebileceklerinden korkuyorsun.
sıra sende şef.
Filmden şahane bir politik Trad:
Will Huntign: Neden ulusal güvenlik için çalışmayayım?
zor bir soru, ama şansımı deneyeyim.
diyelim ki çalışıyorum. biri masama bir şifre koydu. kimsenin çözemediği bir şey. şamsımı deniyorum ve belki de çözüyorum. işimi iyi yaptığım için memnunum. ama belki o şifrede kuzey afrika ya da orta doğu'da asi bir ordunun yeri yazıyordu. yeri öğrenince asilerin saklandığı köyü bombalıyorsunuz. hayatımda hiç görmediğim 1500 kişi ölüyor. politikacılar bölgeyi emniyete almak için asker gönderiyor. çünkü umurlarında değil. ne de olsa onların çocuğu gitmeyecek. sıcak çatışmaya kendileri katılmayacak. kıçına kurşunu yiyecek olan güney mahallesinden bir çocuk olacak. geri geldiğinde, çalıştığı fabrikanın geldiği ülkeye kurulduğunu görecek. kıçına kurşun sıkan adamın işini çaldığını görecek. çünkü o günde 1.5 sente mola vermeden çalışmaya razı. bu arada oraya gitmesinin tek sebebinin ucuza petrol satacak bir hükümeti işbaşına getirmek olduğunu anlayacak. tabii petrol şirketleri yerel fiyatları yükseltmek için uğraşacak. onlar iyi kar edecek ama bunun arkadaşıma faydası olmayacak. değerli zamanlarını petrolü getirmek için harcayacaklar. hatta belki sarhoş bir kaptanla bile anlaşabilirler. martini içip buzdağları arasında slalom yapmayı seven biri. çok geçmeden bir yere çarpıp petrolü dökecek ve kuzey atlantik’te bütün deniz yaşamını yok edecek. arkadaşım işsiz kaldığından benzin alamayacak. iş görüşmelerine yürüyerek gitmek zorunda kalacak. kıçındaki kurşun yüzünden canı çok yanacak. bu arada açlık çekecek, çünkü yiyebileceği tek şey aşevinde ona verecekleri kuzey atlantik'teki balık leşleri olacak. ama benim aklıma daha iyi bir şey geldi. en iyisi arkadaşımı öldürelim gitsin. işini de yeminli düşmanına verelim. benzin fiyatını yükseltelim, köyleri bombalayalım, yavru fokları sopayla dövelim, ve ulusal güvenliğe başkan bile olabilirim.
- Kitabını Okudum.
- Hmm O sen miydin?
(bu espri iki türlü yorumlanabilir... Yani kitabı bi tane satılmıştı zaten ya da kitabı o kadar az satıldı ki biri onu okuduğunda bunu hissedebiliyorum... çok hoş bir espri...)
- O sigarayı başka bir yerine soksan daha sağlıklı olurdu.
- Biliyorum ama yapamam, yoga yapmama engel olur.
Filmin dialog şaheserlerinden biri barda geçer:
* Prof Lambeau varoşlardaki Sean'in takıldığı bara gelir:
Sean: (Tim adındaki barmene) bize iki bira getir ve hesabıma yaz Tim!
Tim: Peki hesabını ne zaman ödemeyi düşünüyorsun...
Sean: Bak bana ikramiye çıkan bilet bu... Tamam mı?
Tim: Ne kadar çıktı?
Sean: 12 Milyar...
Tim: Bu hesabını kapatmaz ki?
Sean: Ama cinsiyet değiştirme ameliyatını karşılar...
...
Prof Lambeau: Tim aramızda iddiaya girdik, Dr. Edward Jenner'i tanıyor musun?
Tim: Çiçek aşısını buldu.
Prof Lambeau: Eistain?
Tim boş boş bakar sonra Prof ünlü bir hintli matematikçiyi anlatır...
Sean: Hey, Gerry, In the 1960's there was a young man that graduated from the University of Michigan. Did some brilliant work in mathematics. Specifically bounded harmonic functions. Then he went on to Berkeley. He was assistant professor. Showed amazing potential. Then he moved to Montana, and blew the competition away.
Lambeau: Yeah, so who was he?
Sean: Ted Kaczynski.
Lambeau: Haven't heard of him.
Sean: Hey, Timmy!
Tim: Yo.
Sean: Who's Ted Kaczynski?
Tim: Unabomber.
yazarın sinir olduğu detay...
epik tiyatro için de önce osmanlıda orta oyununu gördü...
halbuki çin tiyatrosundan etkilendiğini söylüyor..
çiçek aşısı için de bize öğretilen bit tabii çok zeki dr..
pastörden daha değerlidir çünkü asıl ilk aşıyı bulan kişidir
- Hmm O sen miydin?
(bu espri iki türlü yorumlanabilir... Yani kitabı bi tane satılmıştı zaten ya da kitabı o kadar az satıldı ki biri onu okuduğunda bunu hissedebiliyorum... çok hoş bir espri...)
- O sigarayı başka bir yerine soksan daha sağlıklı olurdu.
- Biliyorum ama yapamam, yoga yapmama engel olur.
Filmin dialog şaheserlerinden biri barda geçer:
* Prof Lambeau varoşlardaki Sean'in takıldığı bara gelir:
Sean: (Tim adındaki barmene) bize iki bira getir ve hesabıma yaz Tim!
Tim: Peki hesabını ne zaman ödemeyi düşünüyorsun...
Sean: Bak bana ikramiye çıkan bilet bu... Tamam mı?
Tim: Ne kadar çıktı?
Sean: 12 Milyar...
Tim: Bu hesabını kapatmaz ki?
Sean: Ama cinsiyet değiştirme ameliyatını karşılar...
...
Prof Lambeau: Tim aramızda iddiaya girdik, Dr. Edward Jenner'i tanıyor musun?
Tim: Çiçek aşısını buldu.
Prof Lambeau: Eistain?
Tim boş boş bakar sonra Prof ünlü bir hintli matematikçiyi anlatır...
Sean: Hey, Gerry, In the 1960's there was a young man that graduated from the University of Michigan. Did some brilliant work in mathematics. Specifically bounded harmonic functions. Then he went on to Berkeley. He was assistant professor. Showed amazing potential. Then he moved to Montana, and blew the competition away.
Lambeau: Yeah, so who was he?
Sean: Ted Kaczynski.
Lambeau: Haven't heard of him.
Sean: Hey, Timmy!
Tim: Yo.
Sean: Who's Ted Kaczynski?
Tim: Unabomber.
yazarın sinir olduğu detay...
epik tiyatro için de önce osmanlıda orta oyununu gördü...
halbuki çin tiyatrosundan etkilendiğini söylüyor..
çiçek aşısı için de bize öğretilen bit tabii çok zeki dr..
pastörden daha değerlidir çünkü asıl ilk aşıyı bulan kişidir
Lady Montagü ayrıca İstanbul’da iken oğlunu, Londra’ya dönüşünde de kızını çiçeğe karşı aşılattı. Böylece çiçek aşısı yaptıran ilk İngiliz olarak tarihe geçti. Lady Montagü’nün amacı, bu korkunç hastalığın aşısını bütün İngiltere’de yaygınlaştırmaktı. Bu yüzden İngiltere’ye döndüğü zaman elçilik doktoru Maitland’ın da yardımıyla çiçek aşısı üzerine ilk denemelerini yaptı. O günlerin ünlü bir gazetecisi Steele, bu soylu kadın sayesinde pek çok kişinin hayatının kurtulduğunu yazar. Ünlü Volter de “Felsefî Mektuplar“ adlı kitabının 11. mektubunda Montagü’nün İngiltere’deki çiçek aşısının yaygınlaştırılması ile ilgili faaliyetlerine geniş yer verir.
İngiliz İlim ve Din Adamları Çiçek Aşısına Karşı Çıkıyor
Ne var ki Lady Montagü’nün bu gayretleri fazla bir netice vermeyecektir. Zira bazı Tıp Fakültesi hocaları, bazı papazlar, bayan Montagü’nün bu çalışmalarına karşı çıkmakta gecikmemişlerdi. Bilhasa papazlar çiçek hastalığının Allah’tan günahkârlara gelen bir ceza olduğunu, onunla uğraşmamak gerektiğini söylüyorlardı.
Çiçek aşısının yaygınlaşmasında ve bütün dünyaya tanıtılmasında hiç şüphesiz İngiliz Dr. Edward Jenner’in büyük rolü olmuştur. Bu bakımdan çiçek aşısı deyince ilk olarak onun ismi akla gelmekte; aşıyı ilk olarak O’nun bulduğu zannedilmektedir.
İngiliz İlim ve Din Adamları Çiçek Aşısına Karşı Çıkıyor
Ne var ki Lady Montagü’nün bu gayretleri fazla bir netice vermeyecektir. Zira bazı Tıp Fakültesi hocaları, bazı papazlar, bayan Montagü’nün bu çalışmalarına karşı çıkmakta gecikmemişlerdi. Bilhasa papazlar çiçek hastalığının Allah’tan günahkârlara gelen bir ceza olduğunu, onunla uğraşmamak gerektiğini söylüyorlardı.
Çiçek aşısının yaygınlaşmasında ve bütün dünyaya tanıtılmasında hiç şüphesiz İngiliz Dr. Edward Jenner’in büyük rolü olmuştur. Bu bakımdan çiçek aşısı deyince ilk olarak onun ismi akla gelmekte; aşıyı ilk olarak O’nun bulduğu zannedilmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder