Bir Zamanlar Anadolu'da

(Film hakkında 28 Eylül 2011 tarihinde Ekşi'de yazdığım analizin hafiften revize edilmişidir)

Film bitince filmin birinci saniyesinden itibarenki her şey çorap söküğü gibi çözülüyor.

--- spoiler başlangıcı ---

Filmin başında sofrada rakı içen iki kişi ve kola içen bir genç görüyoruz. Filmin sonu itibariyle anlıyoruz ki arkası dönük olan (büyük abi) zamparalık maceralarını anlatmaktadır. Onun karşısındaki (dayanamayacağım Kara Bilal diyeceğim) ise onun anlattıklarını "vay demek öyle de yapılıyormuş" dercesine dinlemektedir. Küçük eleman ise anlatılanları "Hayatta neler oluyormuş ya?" şaşkınlığında dinlemektedir. Anlatılanları duymuyoruz ama rakı sofrasındaki yüz ifadeleri ve beden dili ortada zamparalık geyiği döndüğünü teyit ediyordu hatırladığım kadarıyla.

Daha sonra büyük abi (ki rakıları süratle devirmektedir) hızını alamayıp onun bunun karısına kızına neler ettiğini anlatmaya başlar. Öyle tahmin ediyorum çünkü film boyunca kasabada büyük abiden kimse iyilikle bahsetmedi. Bir insan hovarda ise buna sevimli yaramazlık gözüyle bakılır. Büyük abininki hovardalığın ötesine geçip akranı erkekleri rahatsız edici bir hal almış olmalı. Derken, onun gazına gelen ve alkolün etkisiyle mantık kontrolünü de yitiren küçük abi ise muhtemelen "Sen öyle böyle yaptın ama senin karını da..." diye ağzından lafı kaçırır. O sırada en küçükleri olan eleman uyuyakalmıştır ya da uyuyakalmak üzeredir. Bu iki 'zampara' birbirine girince rakıyı daha yavaş tüketen küçük abi mücadeleden galip ayrılır ama büyük abiyi kendi eliyle öldüremez. (Bunu da iki yerde anlıyoruz. Birincisi otopsi sahnesinde nefes borusunun toprak dolu olması. İkincisi ise gördüğü halüsinasyon. Yeri gelince anlatacağım) öldüremediği için de domuz bağı yapıp toprağa gömer. Arabaya sığması için domuz bağı yapmanın yalan olduğunu da cesedin tekrar bağlamaya gerek kalmadan tüplü araba bagajına sığmasından anlıyoruz.


Savcı ile doktorun muhabbetinde savcının anlattığı karısı kendi karısı. "Müthiş güzeldi" diye bahsediyor. Kendisinin de üniversitede "Clark Gable" ile özdeşleştirildiğini anlıyoruz. Yani birbirine denk bir çift söz konusu.

Diğer ipucu şu: Savcı doktora "Çocuk olmaması iyi olmuş" diyor. Öyle diyor çünkü karısı ile boşanma ihtimali olduğunda karısının hamileliği buna engel olmuş. Savcının (ki yakışıklı olmasaydı bile bir savcı genelde kasabanın en karizmatik adamlarından biridir) iltifata karşı koyamayışı ile kaçamaktan kendini alıkoyamayışı arasında da ipucu amaçlı bir bağ olabilir. Olmayabilir de.

Savcının doktorun bahsettiği kalp ilacını rengine kadar bilmesi de bir diğer ipucu. Arkadaşının karısının kullandığı ilacı nereden bilecek? "Ben kullanıyorum" falan da demedi. (Not: "kayınpederim kullanıyordu" demiş(teşekkürler acid rain) ki bu da "Karım kullanıyordu" diyecekken bunu gizlemenin ilk akla gelen yolu). Ve tabii asıl ipucu (ki zaten diğerleri gereksiz kalıyor, onları spor olsun diye buldum) ağzından "Karım... kadınlar çok acımasız oluyor" sözünün çıkması. Savcının bahsettiği müthiş güzel kadın kendi ölen karısıdır.

Muhtarın evindeki halüsinasyona gelelim. Küçük abi büyük abiyi kendi eliyle boğarak öldürememiştir. Diri diri gömmüştür. İçinde bulunduğu sıkıntı ve uykusuzluk bir araya gelince zihni ona bir oyun oynar ve abisini sağ görür ama nefessiz kalmış olarak can çekişmektedir. Abisini öyle görür çünkü abisini kendi gözleriyle hiç ölü görmemiştir. En son olarak nefessiz kalıp can çekiştiğini görmüştür. Bilinç uykusuzluk nedeniyle devreden çıkınca bilinçaltı kendi elindeki kayıtları oynatarak bilinci yatıştırmaya çalışmaktadır ama ne yazık ki yanılmaktadır. Bu analiz de Sigmund Freud için gelmiş olsun.

Oradaki bir kamera oyununa da değinmek istiyorum. Jandarma eri cam kenarına oturmuş çiçeklere bakıyordu. Kamera döndü dolaştı ve en sonunda aynı noktaya döndü ama ondan bir önceki durak katilin zihni olduğu için başlangıç noktası olan jandarma erini katilin halüsinasyonu olarak başkası şeklinde gördük.

Katil, çocuğun gerçekten babasıdır. Bunu da gördüğü onca baskıya, yediği onca dayağa, bir insanı öldürmenin ve sonra onun cesedine görmenin dehşetine rağmen gözünden yaş bile gelmeyen katilin çocuktan bir taş yiyince tüm yol boyunca ağlamasından anlıyoruz. Ancak kadın için çocuğun babası kocasıdır ve o bunu değiştirmeyi düşünmemektedir. Bunu da çocuğuna taş attırmasından ve o anki bakışlarından anlıyoruz.

Doktor da onların gidişini uzun uzun izledikten sonra bu vakanın kayıtlara alkolün etkisiyle o anda işlenmiş adi bir cinayet olarak geçmesi için nefes borusuna giren toprak kısmına görmezden gelir. Hiç olmazsa katil cezaevinden çıkarsa belki çocuğuna ve çocuğun annesine bir faydası olacaktır. İstese meseleyi daha da eşebilirdi ama canlı gömülme ortaya çıkarsa hem meselenin derinleşmesi, kadın hakkındaki şayiaların yayılması hem de katilin cezasının daha da ağırlaşması ihtimali vardır. Katilin çocuğa sahip çıkmaya meyıllı olduğunu da polis müdürünün "Ben onu dövüyorum o bana çocuğunu emanet ediyor" demiş olmasından anlıyoruz.

--- spoiler bitti ---

Filmin sadece olay kurgusu bile hayran olmaya yetiyor. Bir de performans, görüntü. Ben böyle Türk filmi görmedim.

2015'te eklenen bilgi: Muhtar rolünde izlediğimiz Ercan Kesal filmin hikayesini yazan kişidir. Gerçek hayatta kendisi bir doktordur ve bu filmin konusu Anadolu'da doktor olarak görev yaparken yaşadığı tecrübelerin bileşkesinden başka bir şey değildir. Velhasıl, filmdeki doktor, filmdeki muhtarı oynayan adamın gençliğidir. Kalemi de oyunculuğu kadar iyi olan Ercan Kesal'ın gençlik resmi aşağıdadır.


Ve bu resmin kaynağı olan Evvel Zaman İçinde kitabı da okunmalıdır.

Hiç yorum yok: