Amistad
Amistad 1997
imdb72
* En iyi 10 Kölelik Karşıtı film arasında.
Bir gemi ve bu gemide hak iddia eden üç ülke. Geminin kargosu köleler.
Uluslararası bir davaya dönüşen Amistad'taki zencileri savunmak için,
Köleliğe karşı çıkan bir avukat,
Köleliğe karşı mücadele veren bir özgür zenci (Morgan Freeman)
ve Kölelik karşıtı bir Senatör her şeye rağmen bu davayı üç kere kazanmayı başarırlar. Bu dava köleliğin devam etmesini isteyenler için çok önemlidir ve kazanmak için ellerinden geleni yaparlar. Amerikan Başkanı bir iki defa mahkemeye müdahale eder ve filmin sonundaki yazıya göre bundan dolayı bir daha seçilemez.
Filmin köleliğe dair çok acımasız bir sahnesi var. Sinema tarihinin en iyi köle karşıtı 10 dakika denilebilir.
- Onlara ne dediniz?
- Ha
- Bizi hangi kemilerle savundunuz?
- Sizin kelimelerinizle...
İşte o hem dava hem oscar kazandıran final konuşması:
Sayın Yargıç, beni avutan bir şey varsa o da buradaki meslektaşım Bay Baldwin'in görüşünü, bana neredeyse söyleyecek bir şey bırakmayacak kadar hünerli ve eksiksiz şekilde sunmuş olması.
Ancak...
Neden buradayız?
Basit ve sade bir mülkiyet anlaşmazlığı nasıl oldu da Amerika Birleşik Devletleri'nin Yargıtayının önüne gelecek kadar büyütüldü? Endişemiz bizim için kurulan alt mahkemelerin gerçeği görmemesi mi? Yoksa büyük ve yıpratıcı iç savaş korkumuz yüzünden mi? Hiç gerekmediği halde basit bir davayı simgeselleştirdik?
Şimdi gözümüzün önünde bir dağ kadar büyük ve dimdik duran gerçeği gözardı ettirecek.
Gerçek... Gerçek bu davadan bir köle gibi uzaklaştırıldı. Mahkemeden mahkemeye atıldı
ve sefil duruma düşürüldü. Üstelik karşı tarafın büyük hukuki zeka tarafından değil.
Ancak yürütme makamının uzun ve güçlü eli tarafından.
Bu artık bir mülkiyet davası değil beyler. Bu, bugüne dek bu mahkemeye gelen en önemli dava. Çünkü bir bakıma bu dava insan doğasıyla ilgili.
Bunlar, ee... Bunlar Dışişleri Bakanımız John Forsyth ile İspanya Kraliçesi İkinci İsabella arasındaki mektupların dökümleri. Şimdi bunların incelenmesini kabul etmenizi ve üstünde düşünmenizi istiyorum.
Mektuplara şimdi değinmeyeceğim fakat sürekli olarak yinelenen ilginç bir ifadeye dikkatinizi çekeceğim. Kraliçe, defalarca beceriksiz mahkemelerimizden söz ediyor. Onun beğenisine ne uygun
düşer acaba? Ha? Afrikalılar aleyhinde karar verecek bir mahkeme mi? Hiç sanmıyorum. İşin inceliği burada yatıyor. Majestelerinin istediği, onunkiler gibi davranan bir mahkeme. 11 yaşındaki bu çocuğun ispanya adındaki sihirli krallıkta oynadığı mahkemeler gibi. Denilenleri yapan bir mahkeme. Bir oyuncak gibi oynanabilecek bir mahkeme. Görünüşe göre kendi başkanımız Martin Van Buren'in de gurur duyacağı türden bir mahkeme.
Bu, Başkanlık makamının bir yayını.
Adı ''Yürütmenin İncelemesi ''
Ve hepinizin okuduğundan eminim. En azından Başkan hepinizin okuduğunu umuyordur. Bu son sayılarından biri ve içinde bir makale var, ''Güney'in keskin bir zekası'' tarafından yazılmış. Bu kişi...
Eski Başkan Yardımcısı John Calhoun, belki.
Mümkün mü?
Bu kişi şöyle diyor ''Bugüne kadar bir sınıfın, başkalarının emeğiyle gelişmediği bir tek medeni toplum bile olmamıştır. Ne kadar geriye giderseniz, gidin, tarih öncesine, İncil dönemine, tarih bunu gösteriyor. Sadece iki insanın yaratıldığı cennette. Orada bile, biri ötekinin emrine verildi. Kölelik her zaman olmuştur ve bu ne günahtır, ne de ahlakdışı. Nasıl savaş ve düşmanlık insan doğasının parçasıysa kölelik de o kadar doğal ve kaçınılmazdır."
Evet, beyler, Güney'in keskin zekalarına ve onların görüşlerini paylaştığı belli olan başkanımıza katılmıyorum. Benim görüşüme göre insanlığın doğal hali ki bunun tartışmalı bir fikir olduğunu biliyorum - özgürlüktür.
Öz - gür - lük - tür.
Bunun kanıtı, bir erkek, kadın veya çocuğun, özgürlüğü için yapabileceği şeylerdir. Zincirlerini kopartacaktır. Düşmanlarının çoğunu öldürecektir. Deneyecektir, deneyecektir, Tüm engellere,
tüm önyargılara rağmen evine dönmek için.
Cinque, mümkünse ayağa kalk, böylece herkes seni görsün. Bu adam siyah. Bunu hepimiz görüyoruz. Fakat bunun kadar doğru başka bir şeyi kolayca görebiliyor muyuz?
Onun bu odadaki tek gerçek kahraman olduğunu.
Beyaz olsaydı, bu mahkemede olup, hayatı için savaşmazdı.
Beyaz olsaydı ve onu tutsak alanlar İngiliz olsaydı, ona madalyalar ve unvanlar yağardı.
Beyaz olsaydı, onun için şarkılar yazılırdı.
Beyaz olsaydı, zamanımızın büyük yazarları, onun için romanlar, kurgulardı.
Onun hikayesi defalarca sınıflarda anlatılırdı. Çocuklarımız, biz onları zorlayacağımız için onun adını en az Patrick Henry kadar iyi bilirlerdi.
Ancak Güney haklıysa, ''Bağımsızlık Bildirgesi'' adında o utanç verici rahatsız edici belgeyle ne yapacağız''? Ya belgedeki düşünceler?
''Tüm insanlar eşittir,''
''değişmez haklar,''
''hayat, özgürlük,'' vesaire.
Bunlarla ne yapacağız ki?
Mütevazı bir önerim var. Geçen gece, dostum Cinque'le konuşuyordum. Benim evime gelmişti ve birlikte dışarıya, seraya çıkmıştık. Bana bir Mende'nin - yani halkından birinin, Mende halkından birinin tamamen ümitsiz görünen bir durumla karşılaştığında atalarını nasıl çağırdığını anlattı.
Gelenek. Mende halkı, bir insan atalarının ruhunu çağırabiliyorsa onların hiç gitmediğine inanır.
Onların yarattığı ve ilham verdiği bilgelik ve güç onun yardımına yetişir.
- Filmin burası çok iyi Anthony Hopkins bu sefer kendi eski başkanlarının heykellerine tek tek dokunur -
James Madison,
Alexander Hamilton,
Benjamin Franklin,
Thomas Jefferson,
George Washington,
John Adams.
Sizin rehberliğinizi istemeye uzun zamandır karşı koyduk. Belki de bunu yaptığımız takdirde, her şeyden üstün tuttuğumuz bireyselliğimizin tamamen bize ait olmadığını doğrulamış olacaktık.
Belki de size seslenmemizin zayıflık görülmesinden korktuk. Fakat sonunda bunun böyle
olmadığını anladık. Artık anlıyoruz. Anlamamız ve kim olduğumuzu anlamanın yolunun geçmişimizden geçtiğine inanmamız sağlandı.
Sizin gücünüze ve bilgeliğinize, korkularımızı, ön yargılarımızı ve kendimizi aşmak için ihtiyacımız var. Bize, doğru olanı yapmak için gerekli cesareti verin.
Sonuçta iç savaş çıkacaksa, çıksın.
Eğer çıkarsa, umarım nihai olarak,
Amerikan Devrimi'nin son savaşı olur.
Diyeceklerim bu kadar.
Filmde kölelerin yaşadığı en acı olay 50 tanesinin yiyecek kalmadığından denize zincirlele yollandığı sahne. İnsanı dehşete düşürüyor:
Sinema Tarihinin En İyi Kölelik Karşıtı filmleri:
12 Years A Slave
http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/2014/03/bir-insalk-ayb-kolelik.html
Dijango Unchained
http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/2013/05/django-unchained-alexandre-dumas-zenci.html
Apocalypto
The Help
Köleliğin kaldırılmasına dair bir biyografi:
Lincoln
http://kilavuzkarga.blogspot.com.tr/2015/03/lincoln-2012-imdb72-2012-ylnn-en-iyi.html
The İmitation Game
The İmitation Game
2014
imdb81
Top250 filmi
Yılın bol ödüllü filmlerinden.
52W125Nomited
"Bazen hiç kimsenin hayal edemediği şeyleri yapanlar hiç kimsenin bir şey olacağını hayal edemediği insanlardır."
Enigma (2. Dünya Savaşında Almanların şifreli haberleşme kodu)'nu bir makina yaparak çözen ve bu sayede modern bilgisayarın temellerini atan Alan Turning'in gerçekleri daha etkileyici olması için saptırılmış hikayesi anlatılmaktadır. Filmin yan hikayesi ise Alan Turning'in eşcilsel olması ve eşcinselliğin o dönemde yasak olması. Zaten filmde büyük ihtimalle ingilizlerin günah çıkarma filmi.Çünkü insanlık bu büyük mucidi cinsel tercihinden dolayı ölümle burun buruna getirmiştir. Ne kadar zeki olursan ol, ne kadar insanlık için önemli şeyler yaparsan yap, sabit fikirliler ve aptallara yenik düşüleceğini bir hayat daha ispatlamıştır.
Filmin unutulmaz repliği:
"Kriptografinin konuşmaktan bir farkı yoktur. İnsanlar birbiriyle konuşurken ne demek istediklerini asla söylemezler. Başka bir şey söylerler. Ve senden yalnızca ne demek istediklerini anlaman beklenir."
Apple logosu
Apple Elma logosu ilk olarak İsaac Newton'a göndermedir. Zaten ilk logoda'da ağaç altında İsaac Newton bulunmaktaydı.
https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/f/fa/Apple_first_logo.png
Daha sonra bu filmde hayat hikayesi anlatıman Alan Turning'e gönderme yapılmıştır.
Alan Turning yaptığı bir makinanın kendi eşcinsel ihtiyaçlarına karşılık vermeyeceğini düşünmüş ve bir elmanın içine Potasyum Siyanid yerleştirip elmayı ısırarak intihar etmiştir.
Apple bu bilgisayar'ın gelişmesinde önemli bir katkı sağlayan matematikçiye gönderme yaparak ısırık bulunan elma logosunu tasarlamıştır.
= A Beautiful Mind (John Nash)
Dünyayı değiştiren matematikçilerin biyografileri babında
X The Theory Of Everything
Aynı yıl çekilen ve Stephan Hawking'in biyografisinden kat kat başarılı. Aslında Alan Turning de lisedeki erkek aşkı öldüğünde ataist oluyor ama filmde bu hiç geçmiyor.
"Evet bunun sıradışı olduğunu biliyorum, fakat kim sıradan şeyleri sever ki!"
PK
PK 2014
imdb:84
* 2014 Yılının en iyi hint filmi
* Çok sağlam din eleştirisi yapan filmler.
"Ben hangi Tanrıya dua edeceğim?
Evime nasıl döneceğim?
Seni nasıl takip edeyim?
Ellerimi göklere açıp dua mı edeyim?
Yoksa ayaklarının dibine secde mi edeyim?
Hangi kitabı takip edeyim?
Bazısı ineğe dua ediyor, bazısı ineği kurban ediyor!
Bazısı gündoğumunda yemek ye diyor, bazısı günbatımında yemek ye diyor.
Bazısı salı günü oruç tut diyor, bazısı cumartesi, bazısı pazar.
Hangi Tanrı bana yardım edecek..."
* Brudge ve Yeni Delhi virali olmuş film.
Sene olmuş 2015, en bağnaz, en dinine bağlı ırklardan Hintliler bile tüm dinleri eleştiren bir sinema filmi çevirecek seviyeye gelmişler. Biz hala brezilya dizisi çekiyoruz... Sinema tarihinde en sağlam din tartışmalarından birini İçimdeki Deniz filmindeki rahiple, ötenazi isteyen arasında olduğunu hatırlıyorum. Keza Tarkovsky sineması, Bergman sineması'nda da sağlam din eleştirileri bulunmaktadır. Ama bu kadar popüler ve eğlenceli bir filmde bu kadar net cümlelerle anlatıldığına ilk defa tanık oluyorum. Bu babda tam bir başyapıt film.
* Yılmaz Erdoğan'ın "Cebimdeki Kelimeler" Stand Up'ında uzun uzun anlattığı evlilik bölümü bu filme de konu olmuş ve filmin en sağlam gag'ı olarak kendini göstermiş. Ben çok güldüm o sahneye.
* Marmara Üniversitesi Diş Hekimliği mezunuyum ve bizim fakültede iddia üzerine öğrenciler tarafından yaratılan Fulya Bardakçı Baba türbesinin bir benzerini PK filmde din eleştirisi olarak üniversite kapısının önüne yapıyor. (bizimkiler de kapının yanına yapmıştı) Hakkat çok komik bizimkisi yıllarca türbe olarak kaldı.
http://www.milliyet.com.tr/2002/11/22/yasam/yas01.html
* Hangi dine mensup olduğun götünde mi yazıyor, Hangi dinde doğuyorsan ona mensup oluyorsun çok saçma değil mi sahnesi!
* Tüm dinleri eleştirmiş arada da felsefe yapmış, ama Tanrı varlığı konusunda kapı aralamış bir yapıttır:
- Anladım ki iki Tanrı var. Birincisi her dinin yarattığı kendi tanrısı. O dini yaratanlara benziyor.
İkincisi bizi yaratan Tanrı!
* - eksi- den: Burada Hıristiyanlık saçmadır, Müslümanlık saçmadır ya da hinduizm saçmadır denmiyor, bu dünyaya herhangi bir dini kimlikle gelmemiş biri tarafından (uzaylı) bakıldığında dinlerin ne kadar komik olacağı çok güzel bir şekilde (yer yer abartılsa da) anlatılıyor.
Hinduizm - Müslüman kıyası bile yapılmış. Biriniz ineğe tapın, diğeriniz ineği kurban edin!
Hıristiyanlık - İslam eleştirisini de şarap ile yapmış.
* Tabi ki biraz da göt korkusundan en az Müslümanları eleştirmiş bir film. Kız çocuklarını okutmamaları ne kadar dikkat çeken bir özellik ise İslam'da burada buna direk atıfta bulunmuşlar. Yani sokakta yerde yuvarlanma ibadetine Müslümanlar "ehe ehe tabi ki adamlar dinlerini eleştirir, baksana yaptıklarına" diyebilirler, ki kendileri cuma namazını sokak ortasında buzdolabı kartonunda kılarken farklı bir manzara oluşmasa da!
Filmin en güzel hint dansı sahnesi de PK'nin bu orkestraya katıldığı sahne olmuş:
= 1950 yılı en iyi Hint filmi olan Jogan'da da Ateist bir adamın dindar bir kadına duyduğu aşk sonrası gerilimi anlatıyor. Bu tür bir örnek olsa da PK başarılı bir anti-din söylevine sahip film olarak avangart olduğunu düşünüyorum...
Filmin Hatunu:
Etiketler:
* başyapıt,
2014,
en iyi 100 dünya sineması,
Hint Sineması,
yabancı hatun
Bir Zamanlar Anadolu'da
(Film hakkında 28 Eylül 2011 tarihinde Ekşi'de yazdığım analizin hafiften revize edilmişidir)
Film bitince filmin birinci saniyesinden itibarenki her şey çorap söküğü gibi çözülüyor.
--- spoiler başlangıcı ---
Filmin başında sofrada rakı içen iki kişi ve kola içen bir genç görüyoruz. Filmin sonu itibariyle anlıyoruz ki arkası dönük olan (büyük abi) zamparalık maceralarını anlatmaktadır. Onun karşısındaki (dayanamayacağım Kara Bilal diyeceğim) ise onun anlattıklarını "vay demek öyle de yapılıyormuş" dercesine dinlemektedir. Küçük eleman ise anlatılanları "Hayatta neler oluyormuş ya?" şaşkınlığında dinlemektedir. Anlatılanları duymuyoruz ama rakı sofrasındaki yüz ifadeleri ve beden dili ortada zamparalık geyiği döndüğünü teyit ediyordu hatırladığım kadarıyla.
Daha sonra büyük abi (ki rakıları süratle devirmektedir) hızını alamayıp onun bunun karısına kızına neler ettiğini anlatmaya başlar. Öyle tahmin ediyorum çünkü film boyunca kasabada büyük abiden kimse iyilikle bahsetmedi. Bir insan hovarda ise buna sevimli yaramazlık gözüyle bakılır. Büyük abininki hovardalığın ötesine geçip akranı erkekleri rahatsız edici bir hal almış olmalı. Derken, onun gazına gelen ve alkolün etkisiyle mantık kontrolünü de yitiren küçük abi ise muhtemelen "Sen öyle böyle yaptın ama senin karını da..." diye ağzından lafı kaçırır. O sırada en küçükleri olan eleman uyuyakalmıştır ya da uyuyakalmak üzeredir. Bu iki 'zampara' birbirine girince rakıyı daha yavaş tüketen küçük abi mücadeleden galip ayrılır ama büyük abiyi kendi eliyle öldüremez. (Bunu da iki yerde anlıyoruz. Birincisi otopsi sahnesinde nefes borusunun toprak dolu olması. İkincisi ise gördüğü halüsinasyon. Yeri gelince anlatacağım) öldüremediği için de domuz bağı yapıp toprağa gömer. Arabaya sığması için domuz bağı yapmanın yalan olduğunu da cesedin tekrar bağlamaya gerek kalmadan tüplü araba bagajına sığmasından anlıyoruz.
Savcı ile doktorun muhabbetinde savcının anlattığı karısı kendi karısı. "Müthiş güzeldi" diye bahsediyor. Kendisinin de üniversitede "Clark Gable" ile özdeşleştirildiğini anlıyoruz. Yani birbirine denk bir çift söz konusu.
Diğer ipucu şu: Savcı doktora "Çocuk olmaması iyi olmuş" diyor. Öyle diyor çünkü karısı ile boşanma ihtimali olduğunda karısının hamileliği buna engel olmuş. Savcının (ki yakışıklı olmasaydı bile bir savcı genelde kasabanın en karizmatik adamlarından biridir) iltifata karşı koyamayışı ile kaçamaktan kendini alıkoyamayışı arasında da ipucu amaçlı bir bağ olabilir. Olmayabilir de.
Savcının doktorun bahsettiği kalp ilacını rengine kadar bilmesi de bir diğer ipucu. Arkadaşının karısının kullandığı ilacı nereden bilecek? "Ben kullanıyorum" falan da demedi. (Not: "kayınpederim kullanıyordu" demiş(teşekkürler acid rain) ki bu da "Karım kullanıyordu" diyecekken bunu gizlemenin ilk akla gelen yolu). Ve tabii asıl ipucu (ki zaten diğerleri gereksiz kalıyor, onları spor olsun diye buldum) ağzından "Karım... kadınlar çok acımasız oluyor" sözünün çıkması. Savcının bahsettiği müthiş güzel kadın kendi ölen karısıdır.
Muhtarın evindeki halüsinasyona gelelim. Küçük abi büyük abiyi kendi eliyle boğarak öldürememiştir. Diri diri gömmüştür. İçinde bulunduğu sıkıntı ve uykusuzluk bir araya gelince zihni ona bir oyun oynar ve abisini sağ görür ama nefessiz kalmış olarak can çekişmektedir. Abisini öyle görür çünkü abisini kendi gözleriyle hiç ölü görmemiştir. En son olarak nefessiz kalıp can çekiştiğini görmüştür. Bilinç uykusuzluk nedeniyle devreden çıkınca bilinçaltı kendi elindeki kayıtları oynatarak bilinci yatıştırmaya çalışmaktadır ama ne yazık ki yanılmaktadır. Bu analiz de Sigmund Freud için gelmiş olsun.
Oradaki bir kamera oyununa da değinmek istiyorum. Jandarma eri cam kenarına oturmuş çiçeklere bakıyordu. Kamera döndü dolaştı ve en sonunda aynı noktaya döndü ama ondan bir önceki durak katilin zihni olduğu için başlangıç noktası olan jandarma erini katilin halüsinasyonu olarak başkası şeklinde gördük.
Katil, çocuğun gerçekten babasıdır. Bunu da gördüğü onca baskıya, yediği onca dayağa, bir insanı öldürmenin ve sonra onun cesedine görmenin dehşetine rağmen gözünden yaş bile gelmeyen katilin çocuktan bir taş yiyince tüm yol boyunca ağlamasından anlıyoruz. Ancak kadın için çocuğun babası kocasıdır ve o bunu değiştirmeyi düşünmemektedir. Bunu da çocuğuna taş attırmasından ve o anki bakışlarından anlıyoruz.
Doktor da onların gidişini uzun uzun izledikten sonra bu vakanın kayıtlara alkolün etkisiyle o anda işlenmiş adi bir cinayet olarak geçmesi için nefes borusuna giren toprak kısmına görmezden gelir. Hiç olmazsa katil cezaevinden çıkarsa belki çocuğuna ve çocuğun annesine bir faydası olacaktır. İstese meseleyi daha da eşebilirdi ama canlı gömülme ortaya çıkarsa hem meselenin derinleşmesi, kadın hakkındaki şayiaların yayılması hem de katilin cezasının daha da ağırlaşması ihtimali vardır. Katilin çocuğa sahip çıkmaya meyıllı olduğunu da polis müdürünün "Ben onu dövüyorum o bana çocuğunu emanet ediyor" demiş olmasından anlıyoruz.
--- spoiler bitti ---
Filmin sadece olay kurgusu bile hayran olmaya yetiyor. Bir de performans, görüntü. Ben böyle Türk filmi görmedim.
2015'te eklenen bilgi: Muhtar rolünde izlediğimiz Ercan Kesal filmin hikayesini yazan kişidir. Gerçek hayatta kendisi bir doktordur ve bu filmin konusu Anadolu'da doktor olarak görev yaparken yaşadığı tecrübelerin bileşkesinden başka bir şey değildir. Velhasıl, filmdeki doktor, filmdeki muhtarı oynayan adamın gençliğidir. Kalemi de oyunculuğu kadar iyi olan Ercan Kesal'ın gençlik resmi aşağıdadır.
Ve bu resmin kaynağı olan Evvel Zaman İçinde kitabı da okunmalıdır.
Film bitince filmin birinci saniyesinden itibarenki her şey çorap söküğü gibi çözülüyor.
--- spoiler başlangıcı ---
Filmin başında sofrada rakı içen iki kişi ve kola içen bir genç görüyoruz. Filmin sonu itibariyle anlıyoruz ki arkası dönük olan (büyük abi) zamparalık maceralarını anlatmaktadır. Onun karşısındaki (dayanamayacağım Kara Bilal diyeceğim) ise onun anlattıklarını "vay demek öyle de yapılıyormuş" dercesine dinlemektedir. Küçük eleman ise anlatılanları "Hayatta neler oluyormuş ya?" şaşkınlığında dinlemektedir. Anlatılanları duymuyoruz ama rakı sofrasındaki yüz ifadeleri ve beden dili ortada zamparalık geyiği döndüğünü teyit ediyordu hatırladığım kadarıyla.
Daha sonra büyük abi (ki rakıları süratle devirmektedir) hızını alamayıp onun bunun karısına kızına neler ettiğini anlatmaya başlar. Öyle tahmin ediyorum çünkü film boyunca kasabada büyük abiden kimse iyilikle bahsetmedi. Bir insan hovarda ise buna sevimli yaramazlık gözüyle bakılır. Büyük abininki hovardalığın ötesine geçip akranı erkekleri rahatsız edici bir hal almış olmalı. Derken, onun gazına gelen ve alkolün etkisiyle mantık kontrolünü de yitiren küçük abi ise muhtemelen "Sen öyle böyle yaptın ama senin karını da..." diye ağzından lafı kaçırır. O sırada en küçükleri olan eleman uyuyakalmıştır ya da uyuyakalmak üzeredir. Bu iki 'zampara' birbirine girince rakıyı daha yavaş tüketen küçük abi mücadeleden galip ayrılır ama büyük abiyi kendi eliyle öldüremez. (Bunu da iki yerde anlıyoruz. Birincisi otopsi sahnesinde nefes borusunun toprak dolu olması. İkincisi ise gördüğü halüsinasyon. Yeri gelince anlatacağım) öldüremediği için de domuz bağı yapıp toprağa gömer. Arabaya sığması için domuz bağı yapmanın yalan olduğunu da cesedin tekrar bağlamaya gerek kalmadan tüplü araba bagajına sığmasından anlıyoruz.
Savcı ile doktorun muhabbetinde savcının anlattığı karısı kendi karısı. "Müthiş güzeldi" diye bahsediyor. Kendisinin de üniversitede "Clark Gable" ile özdeşleştirildiğini anlıyoruz. Yani birbirine denk bir çift söz konusu.
Diğer ipucu şu: Savcı doktora "Çocuk olmaması iyi olmuş" diyor. Öyle diyor çünkü karısı ile boşanma ihtimali olduğunda karısının hamileliği buna engel olmuş. Savcının (ki yakışıklı olmasaydı bile bir savcı genelde kasabanın en karizmatik adamlarından biridir) iltifata karşı koyamayışı ile kaçamaktan kendini alıkoyamayışı arasında da ipucu amaçlı bir bağ olabilir. Olmayabilir de.
Savcının doktorun bahsettiği kalp ilacını rengine kadar bilmesi de bir diğer ipucu. Arkadaşının karısının kullandığı ilacı nereden bilecek? "Ben kullanıyorum" falan da demedi. (Not: "kayınpederim kullanıyordu" demiş(teşekkürler acid rain) ki bu da "Karım kullanıyordu" diyecekken bunu gizlemenin ilk akla gelen yolu). Ve tabii asıl ipucu (ki zaten diğerleri gereksiz kalıyor, onları spor olsun diye buldum) ağzından "Karım... kadınlar çok acımasız oluyor" sözünün çıkması. Savcının bahsettiği müthiş güzel kadın kendi ölen karısıdır.
Muhtarın evindeki halüsinasyona gelelim. Küçük abi büyük abiyi kendi eliyle boğarak öldürememiştir. Diri diri gömmüştür. İçinde bulunduğu sıkıntı ve uykusuzluk bir araya gelince zihni ona bir oyun oynar ve abisini sağ görür ama nefessiz kalmış olarak can çekişmektedir. Abisini öyle görür çünkü abisini kendi gözleriyle hiç ölü görmemiştir. En son olarak nefessiz kalıp can çekiştiğini görmüştür. Bilinç uykusuzluk nedeniyle devreden çıkınca bilinçaltı kendi elindeki kayıtları oynatarak bilinci yatıştırmaya çalışmaktadır ama ne yazık ki yanılmaktadır. Bu analiz de Sigmund Freud için gelmiş olsun.
Oradaki bir kamera oyununa da değinmek istiyorum. Jandarma eri cam kenarına oturmuş çiçeklere bakıyordu. Kamera döndü dolaştı ve en sonunda aynı noktaya döndü ama ondan bir önceki durak katilin zihni olduğu için başlangıç noktası olan jandarma erini katilin halüsinasyonu olarak başkası şeklinde gördük.
Katil, çocuğun gerçekten babasıdır. Bunu da gördüğü onca baskıya, yediği onca dayağa, bir insanı öldürmenin ve sonra onun cesedine görmenin dehşetine rağmen gözünden yaş bile gelmeyen katilin çocuktan bir taş yiyince tüm yol boyunca ağlamasından anlıyoruz. Ancak kadın için çocuğun babası kocasıdır ve o bunu değiştirmeyi düşünmemektedir. Bunu da çocuğuna taş attırmasından ve o anki bakışlarından anlıyoruz.
Doktor da onların gidişini uzun uzun izledikten sonra bu vakanın kayıtlara alkolün etkisiyle o anda işlenmiş adi bir cinayet olarak geçmesi için nefes borusuna giren toprak kısmına görmezden gelir. Hiç olmazsa katil cezaevinden çıkarsa belki çocuğuna ve çocuğun annesine bir faydası olacaktır. İstese meseleyi daha da eşebilirdi ama canlı gömülme ortaya çıkarsa hem meselenin derinleşmesi, kadın hakkındaki şayiaların yayılması hem de katilin cezasının daha da ağırlaşması ihtimali vardır. Katilin çocuğa sahip çıkmaya meyıllı olduğunu da polis müdürünün "Ben onu dövüyorum o bana çocuğunu emanet ediyor" demiş olmasından anlıyoruz.
--- spoiler bitti ---
Filmin sadece olay kurgusu bile hayran olmaya yetiyor. Bir de performans, görüntü. Ben böyle Türk filmi görmedim.
2015'te eklenen bilgi: Muhtar rolünde izlediğimiz Ercan Kesal filmin hikayesini yazan kişidir. Gerçek hayatta kendisi bir doktordur ve bu filmin konusu Anadolu'da doktor olarak görev yaparken yaşadığı tecrübelerin bileşkesinden başka bir şey değildir. Velhasıl, filmdeki doktor, filmdeki muhtarı oynayan adamın gençliğidir. Kalemi de oyunculuğu kadar iyi olan Ercan Kesal'ın gençlik resmi aşağıdadır.
Ve bu resmin kaynağı olan Evvel Zaman İçinde kitabı da okunmalıdır.
Etiketler:
* başyapıt,
2011,
En iyi 100 Türkiye filmi,
Yerli Film
Testere Filmi yönetmeninden Testere tipi yeni seri Kolleksiyoncu I - II
The Collector
imdb64
2009
Slasher Film: Kan - Dehşet - Vahşet Psikopat filmleri
* Sinema tarihinin benim için en iyi Slasher Korku serisi "Saw" Testeredir.
Testere ile şöhret olan Marcus Dunstan ve arkadaşları, Testere tipi yeni bir seyiye başlamak istemişler ve becerememişlerdir.
Evet Testere'de kullandıkları bir çok triki buraya taşımışlardır. Ama gerekçelendirme çok zayıftır.
(tamam harika işkence aletlerin var bu adamın da bu kadar adamı neden topladığını da bir ara söyleseydiniz be!"
* Filmin baş numaralı kötü adamdan kurtulanı Edward Norton - Sean Penn arası bir oyunculuk tutturarak seyircinin onunla özdeşleştirmesini başarmıştır.
* Saw serisini sevenler için eğlencelik (korkutucu) bir seridir.
The Collection
imdb61
2012
* İlk filmdeki saykonun inine girildiği film olmuştur.
* Başlangıçtaki disko katliamı bu filmin slasher kalitesini arttırmamış aksine yerlere düşürmüştür.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)