Filmlerde Anlatılan Fıkralar

Good Will Hunting - Can Dostum 1997
imdb:79 (25 000 25 000 25 000)
I Geçen uçağa bindiğimden pilot seferle ilgili anonsunu yaptıktan sonra mikrofonu kapatmayı unuttu ve ikinci pilota şöyle dediğini duyduk: 'Dostum şu an canım iki şeyi çok istiyor... Bir iyi bir oral seks; ikincisi güzel bir kahve...' Bunu duyan hostes hışımla yanımızdan geçiyordu ki ona: ' hey kahve götürmeyi de unutma' dedim... he he he...
- Sen hiç uçağa bindin mi?
- Hayır ama bu bir fıkra... Birinci tekil şahıstan anlatmak daha havalı oluyor.


II
Bakalım bu fıkrayı hatırlayacak mısın? Yaşlı bir çift var, Mary ve Paddy. Bi gün hadi diyelim 50. evlilik yıl dönümlerinde uyanıyorlar. mary, paddy'ye sevgiyle bakarak şöyle diyor " canım paddy'cim, çok yakışıklısın, seni seviyorum. sana küçük bir hediye vermek istiyorum. dile benden ne dilersen yerine getireceğim." paddy'de çekinerek "mary canım bu çok güzel bir teklif. valla bu geçtiğimiz 50 senede özlediğim bişi vardır. eee.. seyy... bana saksofon çekmeni isterdim." mary de "tamam" diyerek takma dişlerini bardağin içine koymuş ve saksafona baslamiş. bir süre sonra paddy " ah ahhh, canımmmm, iste benim özledigim şey buydu. muhteşemdi muhteşemmdi. Güzel mary'im seni seviyorum. Senin icin yapabileceğim bişi var mı?" diye sorar. Mary gozlerini kaldırarak şöyle der (ağzına aldığı birayı döke saça) " öp bizi...






Chinatown- Çin Mahallesi (1974)
imdb:85 beyazperde:85
Jack Nicholson berberde duyduğu fıkrayı heyecanlı bir şekilde dedektiflik bürosunda anlatmaktadır... Fıkrayı yeni müşterisi Faye Dunaway de duyunca biraz bozulur:

Adamın biri karısını becermekten bıkmıştır. Dert yandığı arkadaşının bir önerisi vardır:
' Neden Çinliler gibi yapmıyorsun? Çinli önce biraz becerir sonra durur. Gidip biraz konfüçyüs okur ve geri gelir. Biraz daha becerir, tekrar durur ve biraz daha becerir. Sonra dışarıya çıkıp ayı ya da ona benzer bir şeyi seyreder. Bütün bunlar işi biraz daha heyecanlı hale getirir'
Adam evine gider ve kendi karısını becermeye başlar. Biraz sonra durur ve dışarıya çıkıp life okumaya başlar. Sonra tekrar içeriye girer ve onu tekrar becermeye başlar. Ayı seyretmek için dışarıya çıkar. Geri geldiğinde karısı ona bakar ve 'Senin neyin var? Bir çinli gibi sevişiyorsun'









Annie Hall (1977)
imdb82 1977
(20 000 20 000 15 000)
z920080150
Top250/138

'Groucho Marx'ın çok komik bir lafı vardır, Beni kabul edecek bir kulübe niye üye olayım ki!.. İşte kadınlarla olan ilişkim buna benziyor... Beni sevebilecek bir kadınla neden birlikte olayım ki...' şeklinde konuşarak başlıyor ve bir fıkra ile bitiriyor Woody Allen 'Annie Hall' filmini:

Sonra geç oldu. İkimiz de gitmeliydik. Ama Annie'yi görmek gene de iyiydi. Onun ne kadar harika bir kız olduğunu düşündüm. Onu tanımanın ne kadar güzel olduğunu. Ve aklıma o fıkra geldi. Hani adam ruh doktoruna gider ve 'Doktor kardeşim fıttırdı' der, 'kendini tavuk sanıyor'. Doktor da 'Eee! Getirseydiniz ya, tedavi ederdim' deyince, adam 'şey' der. 'iyi ama doktor sabahları onun sayesinde taze yumurta yiyoruz'. Galiba ben de insan ilişkileri üzerine aynı şeyleri hissediyorum. Çok akıldışı, mantıksız, hatta saçma olduklarını bilseniz de sürdürmeye çalışıyorsunuz. Çünkü hepimizin taze yumurtaya ihtiyacı var'


Filmde bir fıkra daha var. Woody Allen iyi bir mizahçı. Eminim fıkradan hoşanmıyordur. Ama fıkraları güzel bir yorum katarak anlatmanın zeka dolu bir davranış olduğunu keşfetmiş:
‘‘Eski bir fıkra vardır, bilirsiniz. iki yaşlı kadın dağ başında bir lokantada yemek yemektedirler.
biri, ‘Lanet olsun, yemekler ne kadar da berbat’ der, ‘Evet’ der diğeri, ‘Üstelik ne kadar da az.’
yani, bu benim yaşam hakkındaki düşüncemin kısa bir özetidir.
Hayat yalnızlık, sefillik, acılar ve mutsuzluklarla doludur ama keşke bu kadar kısa olmasından YAKINIRIZ..." 




Desperado

Adamın biri bara girer ve 'Barmen, 300 dolara bahse girerim ki bir damlasını bile dışarı akıtmadan şu karşıdaki bardağa işeyebilirim' der. Adamla bardak arasında rahat 3 metre vardır. Barmen şöyle der: 'Burda durup oraya işeyebileceğini ve tek bir damlanın bile dışarıya gitmeyeceğine bahse mi girmek istiyorsun?'
'Evet' der adam. Barmen de kabul eder. Adam şeyini çıkarır ve düşünmeye başlar. Bardağı düşünür, şeyini düşünür sonra zıvanadan çıkar. Bara işer, sandalyelere işer, yere işer, telefona işer hatta barmenin üstüne işer. Bardak hariç lanet olasıca her yere işer. Barmen gülmekten kırılır. 'Seni Salak' der, 'Bana 300 papel borçlusun'...
Adam birkaç bilardo oynayan adamın yanına gider. Onlarla konuşur geri gelir ve barmene 300$ verir. Barmen: 'Neden bu kadar mutlusun? Biraz önce 300$ kaybettin' der.
Adam şöyle der: " Şuradaki adamlarla barına, yerlere, telefonuna ve üzerine işeyeceğime ve senin zıvanadan çıkmamakla kalmayıp sevineceğine 500 $'ına bahse girmiştim.'













3 Renk Mavi (1993)
imdb:78 (5000-3500-5000)

Kadın doktora 'sürekli öksürüyorum' demiş...

Doktor ona bir hap vermiş...

Kadın: 'bu hap ne işe yarıyacak' diye sormuş...

Doktor 'bu çok güçlü bir müshil hapı' demiş...

Kadın 'pekii öksürüğümü kesecek mi'
diye sorunca,

doktor:
'hayır ama götünüz yiyorsa şimdi öksürün'










Pulp Fiction (1994)
imdb:89 (en falza 10 numara verilen film sanırsam. Bi kere imdb'de 270 bin kişi oy vermiş. 125 bin kişi de 10 tam puan vermiş)



"Üç domates yolda yürürler.
Baba domates, anne domates ve bebek domates.
Bebek domates geride kalmaya başlayınca,
baba domates yanına gider ve onu sıkıştırır:
"Ketçap." der

(catch up ingilizce aynı zamanda yetişmek manasında da kullanılır...

Kelime esprisi var yani)










- eksi den bir katkı - 
marriage story filminde yarım kalmasına sinirlendiğim ve babacan ihtiyar avukatın hevesli anlatışına güldüren bir fıkra paylaşayım:

new york'lu bir iş adamı, roma'ya gidecekti. uçağa binmeden birkaç saat önce saç traşı olmak üzere bir berber dükkanına gitti.

"gerçekten roma'ya mı gideceksiniz?" diye dudak büktü berber. "roma, dünyanın yalnızca en kalabalık kenti değil, ayrıca en pis kentidir de... roma'ya gitmeye karar verebilmesi için insanın çılgın olması gerekir."

berber, roma hakkındaki bu görüşünü açıkladıktan sonra, müşterisine sordu: "hangi havayoluyla gideceksiniz roma'ya?"

ve iş adamının "twa uçağıyla" demesiyle birlikte, bu kez bu havayolu hakkındaki görüşlerini açıkladı: "twa dünyanın en berbat havayoludur. uçakları eskidir, hostesleri çirkindir, pilotları yaşlıdır. üstelik hiçbir zaman zamanında kalkmazlar...

peki, roma'da nerde kalacaksınız?

iş adamı, canının sıkıldığını belli eden bir ifadeyle yanıtladı: "ınternational marriot oteli'nde kalacağım."

berber yine konuşmaya başladı: "roma'nın en kötü otelidir, orası... odaları çok küçüktür, servisi berbattır, üstelik oda fiyatları da çok yüksektir. peki, roma'ya ne yapmaya gidiyorsunuz?"

iş adamı, beraberindeki arkadaşlarıyla vatikan'a gideceklerini ve papa'yı görmek istediklerini söyledi.

"tanrı yardımcınız olsun" diye başladı berber ve sözlerini gülerek sürdürdü. "vatikan dediğiniz yer, bir meydandan başka bir şey değil. avuç içi kadar bu meydanda bir milyondan fazla kişinin arasına karışacaksınız ve taa ileride bir yerlerde papa'yı, bir nokta gibi göreceksiniz. tabii ona da görmek derseniz... tanrı gerçekten yardımcınız olsun, çünkü orada, tanrı'nın yardımına gerçekten gereksinim duyacaksınız..."

aradan bir ay geçtikten sonra aynı iş adamı, yine saç traşı olmak için aynı berber dükkanına geldi. berber, roma gezisinin nasıl geçtiğini sordu. "her şey harikaydı" diye anlatmaya başladı iş adamı.

"fazla bilet satıldığı için kimi yolcular ayakta kalınca twa uçağında bizi, birinci sınıf bölümüne aldılar. uçağımız, tam zamanında kalktı. hostesler, genç ve birer film yıldızı kadar güzeldi. uçuş süresince bize hizmet için sanki yarışa girdiler. pilotlar ise, çakı gibiydiler. otele geldiğimizde ise, karşımızda küçük bir saray yavrusu bulduk. oteli yenilemek için 25 milyon dolarlık yatırım yapmışlar. otel tümüyle doluydu. fakat bizi geri çevirmediler. normal oda fiyatına, kral dairesini açtılar bize."

müşterisinin anlattıklarını dişlerini gıcırdatarak dinleyen berber, sözcüklerinin üstüne basa basa sordu: "fakat vatikan'ı doğru dürüst gezemediniz, hele hele papa'yı doğru dürüst göremediniz, tabii..."

iş adamı, roma gezisinin o bölümünü de anlattı: "vatikan deyince bizim de aklımıza yalnızca bir meydan gelirdi. fakat uzman bir rehber, bize vatikan'ı tüm binalarıyla gezdirmeye başlayınca, vatikan'ı bambaşka özellikleriyle tanıdık... rehberimiz öncülüğünde gezerken bir ara birinin, hafifçe omzuma vurduğunu gördüm.

bu kişi, bir kardinaldi. vatikan'ı ziyaret etmekte olan topluluktan sekiz kişiyi, papa'nın, şahsen kabul etmek istediğini bildirdi. kardinal, bu sekiz kişiden biri olarak beni de davet etti özel bir odaya götürüldük. beş dakika kadar sonra odanın kapısı açıldı, içeri papa girdi ve... bana doğru yürüdü, yanıma geldi, elimi sıktı, sonra da kulağıma eğilerek bana özel bir soru sordu."

berber, çok heyecanlanmıştı. "gerçekten mi?" dedi. "peki size ne dedi, size ne sordu papa?"

new york'lu iş adamı, papa'nın sorusunu aynen nakletti: "bu berbat saç traşını hangi berber yaptı böyle?".


Bizde Çalışanı Sikerler:
Film DAĞ



Doğada demosu:
https://www.59saniye.com/domuzla-carpisan-disi-aslana-hallenen-erkek-aslan/

https://www.59saniye.com/domuzla-carpisan-disi-aslana-hallenen-erkek-aslan/

Hiç yorum yok: